Bazı insanlar uğurludur, uğur getirirler. İnanırım ben bu çocuksu düşünceye ama daha geçen gün aklımdan geçip de gerçekleşince inanmaya devam etmeye karar verdim.
Cuma geceki rakı masasından sonra F.A. dünkü maça beni de götürmek istediğini söyledi. O takım, o stat filan ben pek rahat değilim, heyecanlı hiç değilim elbette ama karşımda çok heyecanlı, çok coşkulu bir F.A. olduğu için de bir şey demedim, olur ama yanımda kim olursa olsun, nerede olursam olayım hayatta alkışlamam, hayatta tebrik etmem, karşı takımı tutarım dedim.
Dün öğlene kadar gidiyorum diye düşünüyor, ona buna söyleyip bir de "hehehe bakarsın uğursuz gelir, yenilmelerini sağlarım" diyordum. Demek ki erken konuşmamak lazımmış. Öğleden sonra maçtan 2 saat önce F.A. beni arayıp "ya sen gelme şimdi, kaybederiz filan, başka maça gelirsin" deyip beni ekti. Söylediğine göre sonra çok üzülmüş ama daha sonra gidermişiz, ben sevmezmişim zaten öyle şeref tribününde filan oturmayı, sinir olurmuşum yanımdaki ayılara... Hani doğrudur da yenmiş olmalarına filan sinir olduğum için şimdi her şey bir yana inattan gitmek istiyorum. Gidip uğursuzluk getirmeyi istiyorum... (yazıyorum da böyle umarsızca keşke kimi zaman yazdığım kadar kötü biri olsam. ben giderim farklı kazanırlar filan ben iyice yıkılırım).
Bu arada takıma da maşallah; kıçlarını kaldırmayanların, milyon dolarlar alıp oynamayanların hepsi aslan kesildi adamı göndermeyi başarınca. Demek derin topçu gücü böyle oluyormuş. Hadi bakalım.
Neyse pazar pazar eleştirilerime başlamadan bitireyim. Never on sunday diyeyim. Hani bahar havası gelmişti, sıcaklık artacaktı, tiril tiril olacaktık? Neyse yine de never on sunday...
No comments:
Post a Comment