* Koca çocuklarla muhabbet:
Gayet ciddi sayılabilecek bir toplantı öncesinde gayet ciddi adamlarla (masadaki yegane dişi ben oluyorum bu arada) hafiften konular konuşuluyor, cumartesi günkü maçın konusu geçiyor vs
carlito- sence maç ne olacak? kaç kaç biter?
anotherstar- bence 2-1
carlito- hah işte taraftar ya, alacağız diyorsun
anotherstar- hahahah! yoo bence beşiktaş kazancak
carlito- bi dakka bi dakka sen gs'lı değil misin?
anotherstar- asla. gayet de fenerliyim.
carlito-saçmalama
h.k.- inan evladım inan, bunun babası gs'lı ama çocuğunu iyi yetiştiremedi.
carlito-ya gerçekten günün şoku oldu bu. halbuki gayet de sohbet edilir, düzgün, aklı başında duruyorsun. nasıl ama nasıl?
anotherstar-şimdi sen bana hakaret mi ediyorsun?
ve şen kahkahalar...
p.s. ne yazık ki her lakap benim taktığım olmuyor. yukardaki de meksikalı patronun bizden birine taktığı. önce gerçek ismi ç. 'yi denemiş, olmamış sonra carlos, en son da carlito demeye başlamış , eh fena da olmamış en azından söylemesi onun için epey kolay olmuş.
* Sıkıldım!
Kendimde -belki de- en korktuğum duygulardan biridir. Herkese ve her şeye dair değil ama sevdiklerime, değer verdiklerime, hayatta keyif aldığım şeylere karşı hissetmeyi istemediğim bir duygudur çünkü ilgisizliğimin, kayıtsızlığımın göstergesidir. Aslında sıklıkla yaşarım ama dışardan yaşamaz gözüküyorum galiba. Belki de üzülüyorum bir şekilde o kadar ilgilendiğime, sevdiğime, keyif aldığıma karşı hissettiğim bu sıkılma duygusunun gelişmesine. Ancak beni ben yapan şeylerdendir, maymun iştahlı biri olarak ilgimi, özenimi, sevgimi uzun tutabilmek için o da benim bu gösterdiklerimi göstermeli, yaşatmalı. Öyle esirikliklere, dengesizliklere ya da böyle davranışlarda bulunan insanlara hayranlık duyanlardan değilimdir. İlk başta o havalı hal, o dengesiz hareketler ilgimi çekse de bir yerden sonra "eeeh" derim, sıkılma hali başlar ve artık ona karşı ses tonum bile değişir ve ardından ondan "sen bana kızdın mı" cümlesi gelir. "Hayır sadece sıkıldım" demek isterim ama her ne kadar densizliğimle meşhursam da diyemem, denmez o kadar da ayıptır. Ancak artık sıkılmış olup öyle eskisi gibi derinlere, içlere değil sadece dümdüz bakıyorumdur. Dümdüz. Ve benim bir insana dümdüz bakmam gayet fecidir, hissizdir.
Geçen gün diyordum B. ve M.'ye "sıkıldım ben galiba" ama bugün iyice emin oldum. Hele arabadayken "bir sus" demek istedim.
Ya da tüm bunlardan bağımsız olarak "sadece sıkılıyorum" nedeni olmaksızın. Ki bu cidden kötü bir şey, sıkılma, bakıp görmeme, ... başlayıp devam ediyor ve bitiyor.
* Sanal alemler
Sanal ortamlar vs gibi şeylere uzağımdır, pek inanmam oradan çıkan arkadaşlıklara vs ama nedense kendimi bir şekilde tam içinde bulurum. Çoğunlukla da Sekvotka'nın iteklemesidir bu. Son bir haftada neredeyse her ortamda, her yazılı mecrada ismi geçen, hakkında konuşulan, Harvard'lı gençlerin kurduğu ama bizim ülke network'ünün Vezüv misali bir patlama yaşadığı olaya muhtemelen beni tanıyanların hiç benden beklemediği şekilde epey bir önce üye oldum. Tabii yine kadim dostum sayesinde (hatta buradan da "yine beni bir yerlere üye yaptı" diye yazmış olsam gerek). Ancak son günlerde şaşkınlık içerisindeyim. Nedir bu böyle? Bütün dünya sevgi doldu herhalde herkes bir arkadaş ekleme, "add as a friend" telaşında nedense. Aman yarabbim yok böyle bir şey. Herkes burada. En nefret ettiğinden en sevdiğine, en albenilisinden en çirkinine, varlığıyla en şaşırtandan en bıktırana kadar, cümbür cemaat, mâale fakat herhalde en bombası son olarak patronumu görmemdir. Kim bilir, beklenmedik bir şekilde bu sanal sayfaya belki ben bayağı önceden girdiğim için miladını doldurmuş geldi bana. Varsın bu da benim ilk seferim olsun (hay allah, keşke biraz daha nazik olsaydı), varsın ben bu dünya kardeşliğinde daha fazla yeralmayayım.
No comments:
Post a Comment