Tuesday, September 25, 2007

Oyunun kuralları

Öyle sportif bir insan olmadığım için bana bir zorunluluktur spor yapmak. Küçükken, Yeşilköy'de mutlu mesut çocukluğumu yaşarken her yıl, her yaz klübe yaz okuluna giderdim. Bir yıl atletizm, bir yıl tenis, bir yıl voleybol yani gerçekten ortaya fantastik bir karışım. Hele bir de Yüzme İhtisas'taki 8-9 yaşındaki halimle bir maceralarım var ki, of ki of (ama bugün cidden iyi yüzerim orası ayrı, demek işe yaramış. neymiş çocukları göndermek lazımmış böyle aktivitelere).

Spor müsabakalarından da anlamam, öyle basketbol, voleybol filan da seyredemem sıkılırım kalkar giderim. Sevdiğim birkaç spor dalı atletizm, yüzme (adonis kası) ve futbol ile sınırlıdır. Futboldan da anladığımı düşünmem, sadece taraftarımdır. Öyle "kurallar murallar, serie a serie b , hat trick, 4-4-2" vs yani işte ilgilenirim ilgilenmezden gelirim, bilirim, bilmezden gelirim, sadece bana göre dünyanın en keyifli oyunun ve taraftarlığımın keyfini çıkartırım. Ancak ofsaytın ne olduğunu iyi bilirim. Futbol seven kız bulunca karşı cins de gayet cins vaziyette kızları ofsayt testine tabii tutarlar -gereksiz tabii de anlatamıyorsun adam takımına, kendince bir puan verecek işte.

Geçen gün M. ile maç sonrası imparator abisi gibi dişlerini gıcırdatarak konuşan Bülent Korkmaz'ın ofsayııt dediğini duyup, bir güzel koptuk, sonra da ofsayt mofsayt konuştuk, oradan da aklıma geldi. " Ofsayııt" ne ya? Merak ediyorum kendisi şarja şarz diyenlerden mi?

1 comment:

Anonymous said...

benim bildiğim ofsayt (ya da ofsayııt), bir amaca doğru giderken, istenmeden düşülen geçersizlik durumudur. golü atsan bile saymazlar...