Sunday, May 1, 2011

Çocukluğumun "vuruş" sesi

Benim çocukluğumun sesi budur. Büyük ölçüde. Önce Marmara Sitesi 'nde alt kattaki çalışma odasından gelen, sonra da Andelip Sokak 'taki salonun bir ucundan duyulan. F.A.'nın daktilo vuruş sesleri. Epey küçükken herkesin evinde daktilo olduğunu düşünür ve tabii herkesin daktiloda yazmayı bildiğini sanırdım. Aynen ilkokulda kahramanları Beethoven ve Goethe 'nin olduğu bir fıkra anlatınca sınıftakilerin neden Goethe'nin okunuşuna güldüklerini anlamadığım, Beethoven 'ı bilmemelerine şaşırdığım gibi bir durumdu. Sonradan öğrendim ki çoğunluk dünyada daktilo herkesin evinde yokmuş, Goethe yazılana Göte demek çok komik bir şeymiş, Beethoven de diğer evlerin fon müziği değilmiş.
Fabrikaları kapanmış. Artık yılda sadece 180 tane satılıyormuş. Dünyada. Bugünkü Milliyet'teki haberde "asla vazgeçmem" diyenlerden olmadığı için F.A. daktiloda yazmıyor, evdeki daktilo da herhalde bir yerlerdedir ama kullanılmıyor artık. Bizimkisi yani en sonuncusu aynen resimdeki beyaz Brother markaydı. Ha, bir de masasında bir sürü tipex vardı, yanlışları onlarla beyazlatırdı (k), ben de tabii gerzek çocukluk/ergen hareketlerimi yapıp tipexleri parmaklarıma sürer beyaz ojeli dolaşırdım. Müthiş bir parlak zeka örneği yani... Çocukluğumun bir diğer sesi ise radyoda - yani bizim için radyo TRT 3'tü- TRT3 'te saat başı ingilizce-fransızca-almanca haberleri okuyan spikerlerden fransızca haberleri okuyan erkek spikerin kalın ve tok sesi.

No comments: