Çocukluğum neredeyse bu sesi duyarak geçti. O zaman bilgisayar her evde her saniye her alanda kullanılan bir şey değildi, insanlar yazılarını önce elyazısı ile sonra da daktiloya çekerek yazıyorlardı. Dediğim gibi çocukluğum daktilo sesini duyarak geçti. Hatta çocukluğumun en eğlenceli oyuncuklarından biri oldu. Daktilo.
Tembellik ve üşengeçlik (hem de çıkıp girdikten sonra) sebebiyle 1982 tarihli Al Pacino'nun başrolünü oynadığı Author, Author filmini pek bir eğlenerek gülerek seyrettim. Al Pacino zaten Al Pacino, bir de eğlenceli olunca insan tamamdır eve alınacak insan diyor.
Peki ya bugünkü çocuklar hangi sesleri duyarak büyüyecekler? Bilgisayar klavyesi? Televizyon? Play Station? Veya patlama sesi? Her şey biraz olsun "normal" ilerken, az önceki satırları yazarken, patlamayı duydum, kanalı değiştirdim, haberleri seyrettim, üzüldüm, yaralandım. Kendim için olmasa da başkaları için. Herkes birilerinin çocuğudur, herkesin kaybı bir şekilde bir yerlerde birilerini üzecektir.
Gerçekten günümüz çocukları hangi seslerle büyüyecek, hangi insanlık-insanlık dışı manzaraları hatırlayacaklar? Çok ciddi bir karar bu çocuk kararı. Bazen insanları, verdikleri kararları, o kararı alırkenki bencilliklerini anlamıyorum.
Never on sunday tadında hafif bir yazı iken tamamen dış etkenler sebebiyle ciddiyete dönüşen yazıdır bu. Oysa her şey lacivert, summer breeze idi. İşte hayat. Reality hurts.
No comments:
Post a Comment