Gereksiz iş yaşamının istisnai temmuz ayı-tanıtım ayı gerzekliği sebebiyle kendim dışındaki en yakınlarımın
Bodrum sahillerinde oluşunu müthiş kıskanarak yazıyorum bu satırları. Oysa ben de bugün şu anda
Bodrum'da
Fantastik 4'lü oluşturmuş şekilde olacaktım; her gün gözlüğümü takıp saatlerce yüzebilecek, akşamları da içinde yüzeceğim başka içkiler bulacaktım.
İşte kaderin kahpe yüzü...
Ultra zengin, ultra şöhret sahibi ikizlerden Olsen'lerden birisi (hangisi tam çıkartamadım). Ancak elbisesini çok beğendim. Ve demek istiyorum ki benim de buna benzer bir tane var. Ve de hiç beklenmeyecek bir markadan: tbox. Evet inanması zor ama o garip marka acayip güzel kıyafetler yapabiliyor. O da siyah, aynı boylarda ama benimkinin yakası biraz daha duruyor sanki ama yine "kendiliğinden" dökülüyor" ve müthiş oluyor. Burada gündüz giymek biraz zor ama Strasbourg'da giydim. Gece giymek ayrıca zevkli, burada da orada da.
Nedense çok beğenmediğim mankenlerden kendisi. Evet kesinlikle çok incedir, kesinlikle çok uzun boyludur, kesinlikle inanılmaz güzel bacakları vardır
ama... "
Ama" işte. Hiçbir albenisi, ayrıklığı yok. Yüzü de güzel değil. Alan alsın mani olmayayım. Elbisesi de ayrıca kötü. Markası
Calvin Klein. Ne Calvin Klein'a tasarımcı olarak itibar ederim ne de yaptıklarını beğenirim. Bu elbise de tam temiz aile kızı elbisesi (
dikkat! iyi aile kızı değil, temiz aile kızı). Gerçi kumaş saten (
demek ki iç çamaşırı giyilmiyor) ve vücuda oturuyor ama
temiz, fazla temiz işte. Bu model elbiseleri her yıl Zara, Network gibi markalar CK'a nazaran 500 kat ucuza satabilmek için yaparlar. 10 lira olsa almam bu kadar
sıradan bir elbiseyi.
Ne sıradan tasarım, ne sıradan insan, ne de sıradan hayat sevmem.
Buyrun buradan yakın. O kadar Calvin Klein demişken adamım kendisini de koyalım gitsin (
davet sahibi de kendisi). Aman aman derim ben size. Ben kendisini hep biseksüel olarak bilirdim, neredeyse anoreksik zayıflılığı, yüzünün botoksu ile bunu fiziksel olarak gösteriyor sanki. Evli mevli tabii de bunlar hiçbir şey ifade etmiyor hayatta. Ne çiftler, ne evlilikler var şu dünyada. Bu arada 1942 doğumlu kendisi. Yani 66 yaşında. Gösteriyor mu? Hayır ama eller evet.
Yine aynı davetten ve yine itibar etmediğim bir tasarımcı Donna Karan. Bayılır türk insanı bu kadına ve bu markaya ve ben de şahsen hiç anlamam o kadar sıradan ürünlere dünyanın parasının verilmesini. Diğerleri kim bilmiyorum ama kendisi en sağdaki şu beyaz şalvarlı kadın. Kolyeleri güzel, büyük uzun ama geri kalanını geçiyorum.
Aynı davetten kim olduğunu bilmediğim ama üzerinden elbisesi düşecekmiş gibi duran bir insan. Renk belki kötü değil ama herkese her tene her saç rengine uygun değil. Ayrıca elbisenin o sakil duruşu insanda çekip indirme hissi uyandırıyor (heyecana gerek yok, erotik bir söylem değil bu. sadece o kadar kötü duruyor ki sarsma ihtiyacı hissediyor insan). Kız da ayrıca çirkin.
Bu hafta budur. Davetler belki de sıcaktan sönük, güzel insan Hana Soukupova yok, Anna Wintour yok. Herkes The Hamptons'a gitti herhalde. Ben de herkes Bodrum'dayken bu vahadayım. İnsan brüt betona müze yapacağına, koca koca derslikler yapacağına bir havuz yapar ya. Dolaşırdım bütün gün bikini, pareo ile.
No comments:
Post a Comment