Sabah sabah hırs diye yazmışken sonrasında seyrettiğim film cuk oturdu (hemen film diye "fiksiyon" olarak düşünülmesin. gerçek hikaye. lütfen!).
Kadınların hırsından korkarım. Kendilerine, hemcinslerine, yakınlarına, etrafındakilerine hırsları sebebiyle yapacaklarından, yapabileceklerinden. Bir şekilde üzülsem de, sevmediğim duygu "acıma" da hissetsem de sonuçları gördükçe "bir ömür boyu benden uzak olsun" düşüncesi gittikçe derinleşiyor. Hazzetmiyorum. Ne böyle insanlardan, ne de amaca giden böyle yollardan.
Hikayede bir de hırslı kadınların erkeklerle ilişkisi var ki ne yazik ki burada erkekler pek akıllı olamıyorlar. Göremiyorlar perdenin arkasındakini. Neticede eğer bir kadın isterse karşısındaki erkeğe istediği her şeyi yaptırtabilir. Muhtemelen karşı cins bana "hayır biz her şeyi görebilir anlayabiliriz" diyebilir ama ne yazik ki gerçek böyle. Kadının sadece istemesi ve bu hırsa sahip olması yeter. Yapar yapmaz o sadece ona kalmış bir şey ancak isterse yapabileceğini bilir. Örnekleri evrensel tarih denilen şeyde olduğu kadar kişisel tarihte de vardır. Bunlar İngiltere tarihi, Osmanlı tarihi, yakın zaman tarihinde okunabileceği gibi kişisel günlüklerde görülebilir. Elbette her şey Anne Frank'ın günlüğü gibi yazılı olmasa da hafıza diye bir şey var: mémoire personelle.
Ben kendiminki düşünmeye başladım. İyi etütler diyorum o halde.
* Neden pazarları ciddileşiyorum? Halbuki her şeyin dingin olduğu gün pazarken beni bir ciddiyet alıyor. Gerçekten şoktayım.
No comments:
Post a Comment