Saturday, March 10, 2007

Hayat Dersi # 1: Kifayetsiz muhteris olmak bir insana ne kazandırır?

Dante, Inferno'da. G.Doré, 1861

Sabahın ilk saatlerinde her şey çok güzeldi. Kahvaltıya A. ailesi ve yakın aile dostları gelecekti(entelijansyanın mühim isimleri diyeyim de havalı olsun). Üşengeç bünye olarak, sabahın erken saatlerindeki karanlık ve serin havaya rağmen üşenmeden yokuşları aşıp, güzel alman ve fransız ekmeklerini bir de gazeteleri alıp, eve dönmüş kahvaltıyı hazırlamıştım.

Önce J.A. & F.A. teşrif ettiler. F.A.'nın sanki yıllardır görmüyormuş gibi "kızımm kızımmm" diye uzun süren sarılmalarından sonra (bu arada aramızda sadece 3 sokak ve 1 yokuş var) ufak çapta aile meclisi toplandı ve gündelik mevzulardan sonra gündemdeki asıl ana konuya geldi sohbet (ailenin kısaca bir karakter dağılımını yaparsam daha anlamlı olacaktır yazdıklarım: f.a. çok rahat, eğlenceli, inanılmaz iyi niyetli, bazen fazla hayalperest, fazla duygusaldır; j.a. ise çok cool -kesinlikle iyi anlamda- çok becerikli, hayata dair gerçekçi ama inandığına tüm desteğini hissettiren, hep iyiyi görmeye çalışan, asla pes etmeyendir. ben de haliyle her ikisinden biraz ortaya karışık oluyorum).
Ve kahvaltıdan önce J.A. oldukça cool bir tavırla bana yapılan bir teklifin, kendisinin de yeni öğrendiği, "gerçekleşmeme nedeni"ni açıkladı. Açıklamasıyla da ben neye uğradığımı şaşırdım, duyduklarıma inanamadım, büyük bir hayat dersi aldım-yine.
Sonrası tabii ufak çapta bir kriz oldu ama şimdi iyiyim...
Sadece bir insanın nasıl böyle bir şey yapabileceğine inanmakta zorluk çekiyorum. Ne var ki, iş hayatı böyle puştlarla doluymuş (bu sayede ilk kez blogumda küfretmiş oldum) ve gerçekten kimseye ama kimseye güvenmemek lazımmış.
İyi niyet, mütevazilik iş yaşamında olmaması gereken meziyetlermiş. İş hayatındaki hatamdır; insanların iş çevresinde de arkadaş olabileceğine inanmak ve dolayısıyla karşımdakine doğru, dürüst ve iyi niyetli davranmak hatta duvarları kaldırmak. Ancak bu son deneyimden sonra bu davranış biçimleri bitmiştir.
Ne denli büyük bir hata yapmış olduğumu bir kez daha görmüş bulunmaktayım. Yakınım, arkadaşım olmayanların gözünde zaten küstah piç bir görüntüm var, o halde bu görüntü iş dünyasında da devam edebilir, ki tecrübeyle ortaya çıkan sonuç da böyle olması yönünde. Bütün küstahlığıma, ukalalığıma rağmen bu kadar kazığı yiyorsam ve karşımdakine bu denli iyi niyetli yaklaşıyorsam, pek de parlak bir zeka örneği göstermiş sayılmıyorum (sp'deyken rahibeler beni yaramazlıklarım sonucu cezaya bıraktıklarında "çok yaramazsın ama çok da iyisin, o yüzden sana kızamıyoruz-sadece fiil çekimlerini 1.000 kere yazdırıyoruz" derlerdi. demek ki böyle saçma bir iyi niyet durumu bende mevcut).
Gerçekten de duyduğumda çok üzülüp, bir o kadar sarsıldım ama bu durum, bu ruh hali sürmemeli. Ayağa kalkmalıyım. Aksini takdirde ona koz vermiş olacağım ve onun düşündüklerini, söylediklerini haklı çıkartacağım. Oysa ki hayatta her şey bir döngü ve döngüdeki sıranın ona geleceği zaman da olacak.
*Son of a gun*
Yukardaki azap konuların dışında kahvaltı çok keyifliydi. Konuklar ve A. ailesi pek bir eğlendi. İnanılmaz şekilde yenildi, içildi, pantalonların ilk düğmeleri açıldı (ben etekli olduğum için lastiğinden biraz aşağıya çektim de midem nefes alabildi). Sadece F.A. yumurta yapmadığım için çok bozuldu, "kızım ama olmaz ki, yine de ortaya bir sucuklu yumurta yapsaydın" dedi.
Bu arada mutlu haber: F.A. galiba, küstüğü 20:45 takımıyla barışma yoluna gidiyor. Son zamanlarda takımın gidişatına dair çok mutsuzdu. "Bitti artık Türkiye'de futbol" diyordu. Evde bile olsa maçları seyretmiyor, ali sami yen'e ise hiç gitmiyor, "o adnan polat salağının olduğu yere gitmem" diyordu. Onun gibi, Chelsea maçı için Londra'ya giden veya geçen sene 20:45 t-shirt'ünü giyip bana resmini gönderen bir taraftarın bu hali, beni bile üzüyor, bir fenerli olarak yenilgisinden başka bir şey dilemeyeceğim o takımın-sadece çok sevgili babamdan dolayı-neredeyse yenmesini dileyecek hale geliyordum. Ancak dilememe gerek kalmadı, galiba yarınki maça gidecek (miş).

No comments: