Wednesday, August 21, 2013

Hafıza

Hatırlamak ilginç şey. Keza hafızanın gücü de. Aslında hepimiz bireysel olarak da toplumsal olarak da bellek ile şekilleniyoruz, yoğruluyoruz. Birebir yaşamadığımız, tanık olmadığımız ama -iyi veya kötü - hep anlatıldığını duyduğumuz tarihsel olaylara verdiğimiz tepkinin nedeni de belleğimiz. Maurice Halbwachs 'tan öğrendiğimiz bellek sosyolojisinin, toplumsal bellek kavramlarının ehemmiyeti ise çok büyük. Bugün hala korkularla yönetiliyor, korkuların çizdiği sınırlarda yaşıyor, korkuların sebep olduğu savaşları yapıyorsak ileriye giderken dönüp geçmişe bakmalıyız. Ne de olsa bugün dün, yarın ise bugün.



Toplumsal hayatta da kişisel hayatta da bu böyle.

Herkes bugünlere nasıl gelindiğini düşünüyor? Mısır 'ı anlamaya çalışanlar da, Gezi 'yi çözmeyi deneyenler de, özel hayatın sosyal aktörleri de yaşanan şaşkınlık verici ve beklemedikleri olaylar karşısında "ama neden ki?, ne oldu ki? ne sorun olabilir ki aileyiz biz" gibi soruları akıllarından geçiriyorlar. Çözümün çok basit olmadığı bir gerçek olsa da olaylarını sebebini anlamak onun çözümüne bir anda ulaşmaktan komik bir şekilde çok daha basit. Bu da geçmişe bakmaktan geçiyor. Ancak gerçekten bakmak gerekiyor. Biraz başka bir gözle, biraz anlamayı deneyerek biraz kendine de dönüp bakmak büyük sorulara büyük ipuçları veriyor. Gerek toplumsal içerikli olaylarda, gerek kişisel hayatların sıradan gözüken münakaşalarında kaide bu.

Bugün yaşananlara sadece bu sabah gözümüzü açtığımızda ulaşmadık. Bugüne dünden ve yaşanan onlarca olaydan sonra geldik. Hayat bu; yaşanması gerekiyor ve yaşanıyor. Yerde tepinsen de delirip böğürsen de kendini bir yere kapatıp reddetsen de bir şey değişmiyor; bir gün 24 saat ve güneş her sabah doğup her akşam batıyor. Bu kadar basit! Hayat elbette yarın başka bir şey olacak ama bugünün ve dünün izlerini üzerinde hep taşıyacak.

Son birkaç gündür hayatımda sevdiğim birisinin kaybının üzerine geri kalanının halini gördükçe, dünkü hoyratlığının hiç beklenmedik bir anda gelen ölüm ile bugün onu yalnız bırakması ile bir kez daha emin oldum; seçimlerimden, tercihlerimden, çizmeye çalıştığım yoldan. Her olayda kendisini hatırlatan belleğim ile. Unutup da elimi uzattığımda "geri çek onu" diye hatırlatan, kendimi kaptırıp manasızca çok konuşup çok anlattığımda "sus" diye hissettiren, sahip olduğumu içten geleni coşku ve heyecanla göstermeye giriştiğimde "sakın" diye bağıran belleğim ile beraber hatırlıyorum.

Ama hiç buralara gelmeden başlığın asıl sebebi yine bugün -ve her gün- haberlerde görülen korkak iktidar icraatlarını okuyup da pek çok sevdiğim anneannem ve ettiği bomba laflarını hatırlamamdır. Hakkındaki sevdiğim en eğlenceli hikaye. Bundan yıllar önce başbakan kendisi ve koruma ordusu ile anneannenim semtine bir açılış için gittiğinde elbette öncesinde koruma ordusu gidip her yere yerleşiyor, dünya dönmeyi bırakıyor, ay ve güneş saygı duruşuna geçiyor, kuşlar arılar sinekler filan zaten uçmuyor. Yanında robocopun sevimli kalacağı bir koruma da anneannemin bahçesine -elbette- sormadan veya izin almadan giriyor. Hayır böyle bir şeye gerek yok zaten çünkü -elbette- kendisi kutsal bir görevin bekçisi. Ne yazık ki deliler korkak olmadığı için anneannem de pek korkmuyor kendisinden ve "hayrola evladım" diyor. Robocop bu cürete şaşırsa da karşısında kat kat giyinmiş yaşlı tekerlekli sandalyede oturan bir kadın görünce "deli herhalde" diye düşünüp bir şey yapmıyor sadece "başbakanı koruyoruz teyze" diyor. Bunun üzerine anneannem "evladım sana bir şey diyeyim mi? eğer bir başbakan kendi halkından bu kadar korkuyorsa senin benim bilmediğim ama kendisinin çok iyi bildiği çok kötü şeyler yapmıştır" diye yapıştırıyor. Hikaye de bitiyor. Bitsin de zaten çünkü bu anneanne/çocukluk temalı romantik (!) anıları gibi yazdıkça kendimi Elif Key sıkıcılığında yazıyor gibi hissediyorum ve iyice darlanıyorum. Ama işte bu korumalar, korkakça hareketler, korkaklıktan çıkartılan yasalar, kanunlar, korkaklık sebepli aciz hareketler bana hafızamda önce anneannemin fantastik hareketini canlandırıyor sonra da gündelik fani işlere insanlara kendisini çekiyor.

whatever 
 
Bu arada tabii ki de yok "belgelerle açıklayacağız", "gerizekalılar" gibi gündeliğimizin trajikomik vak'alarını da geçiyorum, geçmek istiyorum.  O kadar sıkıcı çünkü. 

1 comment:

no-go said...

Muhteşem bir anneanne!