Başlık çocukluğumuzdaki Barış Manço şarkısı olsa da, ruhum fani ve tiril tiril konularda yazmak, ecnebi arkadaşlarıma özenip kendimi onlar gibi Lüksemburg Dükalığı'nın her şeye verdiği devlet bursu ile yurtdışında master/doktora yapan genç insanlarından biri olarak görmek, küçük ama hedonist dünyamda bir Rothschild, bir Guggenheim gibi yaşamayı istese de, dünya atlasının bu bölgesinde pek mümkün olmuyor. Her gün her saniye olay yaşanıyor, yaşanmasa dahi birbiri ile bağlantılı olaylar sürekli bir çağrışım uyandırıyor, algının dinginliği kayboluyor.
Arkadaş, dost önemli şey şu hayatta. Ama bu konuları buradan 800 kere yazdığımız, 1800 kere de "yaşananlara, yaşatılanlara" her seferinde şaşırıp, afallayıp ağzımız açık şekilde bakakaldığımız için öyle dostluk arkadaşlık konularını börtü böcek duygusal cümlelerle irdelemeyeceğim . Sadece yaşananlar, şahsen tecrübe edilenler çerçevesinde ve hatta neticesinde motto olarak gördüğümü söyleyip bitireceğim.
"Bana arkadaşını şöyle sana kim olduğunu söyleyeyim".
İş aslında bu kadar basit. Ne var ki bu kadar basit bir hale insan, ancak yaş aldıkça, yaşananları arttıkça gelebiliyor. Belli bir yerden, belli bir yaştan sonra artık her yaşanan kişinin yanına kalıyor, öyle eskisi gibi "istediğime istediğimi yaparım nasıl olsa dünya benim ayaklarım altında" sanrısının gerçek olmadığı anlaşılıyor. Efsane vaziyette yaşanılan o gençlik sarhoşluğu günleri sona erdiğinde, vücuttakiler olduğu kadar ruhtaki fazlalıklar da atıldığında, ağırlık ve yük yapanlar, menfaat peşindekiler tek tek gönderildiğinde, düşlenen o basit yaşam geri geliyor. Genel çoğunluk için bu "güneye bir yere kaçmak" olsa da kimi şanslı azınlık için mutlu çocukluk günlerinin basitliğine geri dönüş şekline oluyor. O yüzden de belli bir yaştan sonra insanın yanında kalanlar, " arkadaşım", "dostum", "sevgilim" diye tanıştırılıp bir de hayatın içinde varolanlar, kişinin kendisi için seçtiği yaşamın, yaptığı hayat tercihlerinin de gerçek bir göstergesi oluyor.
" Kiminle berabersin, kiminle arkadaşsın (arkadaş değilsin), kimi yanında taşıyorsun (yanında istemiyorsun), kiminle konuşuyorsun (kiminle konuşmak istemiyorsun), kiminle görüşüyorsun (görüşmüyorsun) kiminle paylaşıyorsun (paylaşmıyorsun), kimi hayatına alıyorsun (almıyorsun), kiminle beraber yaşıyorsun, kiminle evleniyorsun, kimi sen seçiyorsun (yalnız kalmamak için seçmiş gibi yapıyorsun), kiminle çocuk yapıyorsun, kiminle ayrılıyorsun, kiminle boşanıyorsun, kimin peşinden koşuyorsun, kiminle yemeğe çıkıyorsun, kiminle rakı masasına oturuyorsun, kimi evine çağırıyorsun (kapıdan içeri sokmuyorsun), kiminle içki içmeyi seviyorsun (sevmiyorsun), kiminle otururken "biraz kestirsek mi şöyle kanepede" diyebiliyorsun (diken üzerinde oluyorsun), kimin evine gittiğinde buzdolabını kendi evindeymişcesine açıp kapatabiliyorsun, kiminle saatlerce konuşuyorsun ve her şeyden öte kiminle paylaştığın sessizlik seni rahatsız etmiyor ve kiminle yalnız kaldığında doğan rahatsızlık hissi ile onunla herhangi bir konuda konuşmak zorunda hissediyorsun ..."
Kısacası insanın evini, yaşamını, gecesini, gündüzünü kim ve kimlerle paylaştığı, arkadaşlarının, sevgililerinin kim olduğu bir şekilde önemli gösterge. Arkadaşlık kişinin karakterinin yansıması olduğu gibi, sevgilik (veya resmiyete dökülmüş hali) de aynı şekilde oluyor. Kişinin nasıl bir insan ile beraber olmayı tercih ettiği de aslında kendisinin nasıl biri olduğunun da bir göstergesi aslında. "Kolaya kaçan, yetinen, korkak, tembel, bencil, sıradan, sıradanlığı çoktan kabullenmiş, mutsuz, depresif, toplumsal ve sosyal kaygılarla şekillenen, yanındakinin mutluluğundan rahatsız olan, birey olamayan, bireysel karar veremeyen ancak birisi ile şekillenen" biri mi, yoksa "keyifli, ileriye giden, değişiklikten korkmayan, birbirini besleyen, birbiri ile yalnız kalmaktan korkup da illa sürü halinde hareket etmeyen, yalnız kalınca paylaşan, konuşan, gülen, kahkaha atan, birbirinin bireysel başarılarından mutlu olan, gurur duyan, beraberliklerinde bireysel keyiflere de yer açan, birlikte sahip olunan mutluluğun önce bireysel mutluluktan geçeceğine inanan" mı ? Öyle veya böyle herkes bir şekilde diğerine karşı belli yargılar içerisinde bakıyor ve bu yargıların oluşmasında yanındakinin de payı azınmsanmayacak boyutta.
whatever
Geçtiğimiz günlerde, zamanında buraya arkadaşının oğlunun düğüne gelen Silvio Berlusconi 'nin aldığı hapis cezasına onay geldi. Sebep ise kişisel özgürlükler hak mak değil de bildiğin adli suç olarak görülen vergi yolsuzluğu. Yine geçtiğimiz günlerde çok çok ünlü, bol Oscar ödüllü herkesin bildiği insanlarca yazılmış imzalanmış bir mektup Times'ta yayınlandı haliyle olay koptu. Hemen akabinde de bu mektuba karşı bir karşı mektup yazıldı ve yine altına o kadar ünlü zaten olmayan, Oscar ödülsüz kişilerce imzalar atıldı. Oradaki bir imza zaten çok uzun zamandır düşmüş ama çıkmak için her yolu deneyen herkese gülen, arkadaşım diyen, tanıştıktan iki gün sonra "bff" muamelesi yapan Özlem Gürses 'in arkadaşı. O zaman da bir göstergeydi benim için. Bugün o mektubun altına attığı imzayı gördüğümde de ne kadar doğru bir gösterge olduğunun hatırlamış oldum.
Gerçekten de bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.
Arkadaş, dost önemli şey şu hayatta. Ama bu konuları buradan 800 kere yazdığımız, 1800 kere de "yaşananlara, yaşatılanlara" her seferinde şaşırıp, afallayıp ağzımız açık şekilde bakakaldığımız için öyle dostluk arkadaşlık konularını börtü böcek duygusal cümlelerle irdelemeyeceğim . Sadece yaşananlar, şahsen tecrübe edilenler çerçevesinde ve hatta neticesinde motto olarak gördüğümü söyleyip bitireceğim.
"Bana arkadaşını şöyle sana kim olduğunu söyleyeyim".
İş aslında bu kadar basit. Ne var ki bu kadar basit bir hale insan, ancak yaş aldıkça, yaşananları arttıkça gelebiliyor. Belli bir yerden, belli bir yaştan sonra artık her yaşanan kişinin yanına kalıyor, öyle eskisi gibi "istediğime istediğimi yaparım nasıl olsa dünya benim ayaklarım altında" sanrısının gerçek olmadığı anlaşılıyor. Efsane vaziyette yaşanılan o gençlik sarhoşluğu günleri sona erdiğinde, vücuttakiler olduğu kadar ruhtaki fazlalıklar da atıldığında, ağırlık ve yük yapanlar, menfaat peşindekiler tek tek gönderildiğinde, düşlenen o basit yaşam geri geliyor. Genel çoğunluk için bu "güneye bir yere kaçmak" olsa da kimi şanslı azınlık için mutlu çocukluk günlerinin basitliğine geri dönüş şekline oluyor. O yüzden de belli bir yaştan sonra insanın yanında kalanlar, " arkadaşım", "dostum", "sevgilim" diye tanıştırılıp bir de hayatın içinde varolanlar, kişinin kendisi için seçtiği yaşamın, yaptığı hayat tercihlerinin de gerçek bir göstergesi oluyor.
" Kiminle berabersin, kiminle arkadaşsın (arkadaş değilsin), kimi yanında taşıyorsun (yanında istemiyorsun), kiminle konuşuyorsun (kiminle konuşmak istemiyorsun), kiminle görüşüyorsun (görüşmüyorsun) kiminle paylaşıyorsun (paylaşmıyorsun), kimi hayatına alıyorsun (almıyorsun), kiminle beraber yaşıyorsun, kiminle evleniyorsun, kimi sen seçiyorsun (yalnız kalmamak için seçmiş gibi yapıyorsun), kiminle çocuk yapıyorsun, kiminle ayrılıyorsun, kiminle boşanıyorsun, kimin peşinden koşuyorsun, kiminle yemeğe çıkıyorsun, kiminle rakı masasına oturuyorsun, kimi evine çağırıyorsun (kapıdan içeri sokmuyorsun), kiminle içki içmeyi seviyorsun (sevmiyorsun), kiminle otururken "biraz kestirsek mi şöyle kanepede" diyebiliyorsun (diken üzerinde oluyorsun), kimin evine gittiğinde buzdolabını kendi evindeymişcesine açıp kapatabiliyorsun, kiminle saatlerce konuşuyorsun ve her şeyden öte kiminle paylaştığın sessizlik seni rahatsız etmiyor ve kiminle yalnız kaldığında doğan rahatsızlık hissi ile onunla herhangi bir konuda konuşmak zorunda hissediyorsun ..."
Kısacası insanın evini, yaşamını, gecesini, gündüzünü kim ve kimlerle paylaştığı, arkadaşlarının, sevgililerinin kim olduğu bir şekilde önemli gösterge. Arkadaşlık kişinin karakterinin yansıması olduğu gibi, sevgilik (veya resmiyete dökülmüş hali) de aynı şekilde oluyor. Kişinin nasıl bir insan ile beraber olmayı tercih ettiği de aslında kendisinin nasıl biri olduğunun da bir göstergesi aslında. "Kolaya kaçan, yetinen, korkak, tembel, bencil, sıradan, sıradanlığı çoktan kabullenmiş, mutsuz, depresif, toplumsal ve sosyal kaygılarla şekillenen, yanındakinin mutluluğundan rahatsız olan, birey olamayan, bireysel karar veremeyen ancak birisi ile şekillenen" biri mi, yoksa "keyifli, ileriye giden, değişiklikten korkmayan, birbirini besleyen, birbiri ile yalnız kalmaktan korkup da illa sürü halinde hareket etmeyen, yalnız kalınca paylaşan, konuşan, gülen, kahkaha atan, birbirinin bireysel başarılarından mutlu olan, gurur duyan, beraberliklerinde bireysel keyiflere de yer açan, birlikte sahip olunan mutluluğun önce bireysel mutluluktan geçeceğine inanan" mı ? Öyle veya böyle herkes bir şekilde diğerine karşı belli yargılar içerisinde bakıyor ve bu yargıların oluşmasında yanındakinin de payı azınmsanmayacak boyutta.
whatever
Geçtiğimiz günlerde, zamanında buraya arkadaşının oğlunun düğüne gelen Silvio Berlusconi 'nin aldığı hapis cezasına onay geldi. Sebep ise kişisel özgürlükler hak mak değil de bildiğin adli suç olarak görülen vergi yolsuzluğu. Yine geçtiğimiz günlerde çok çok ünlü, bol Oscar ödüllü herkesin bildiği insanlarca yazılmış imzalanmış bir mektup Times'ta yayınlandı haliyle olay koptu. Hemen akabinde de bu mektuba karşı bir karşı mektup yazıldı ve yine altına o kadar ünlü zaten olmayan, Oscar ödülsüz kişilerce imzalar atıldı. Oradaki bir imza zaten çok uzun zamandır düşmüş ama çıkmak için her yolu deneyen herkese gülen, arkadaşım diyen, tanıştıktan iki gün sonra "bff" muamelesi yapan Özlem Gürses 'in arkadaşı. O zaman da bir göstergeydi benim için. Bugün o mektubun altına attığı imzayı gördüğümde de ne kadar doğru bir gösterge olduğunun hatırlamış oldum.
Gerçekten de bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.
No comments:
Post a Comment