Sunday, March 4, 2012

P.S.: fuket'in dönüşü ve "çılgına" hayran ergeni anlama seansı

Uzun zamandır görmekten mutluluk duyduğum yegane insan oldu Fuket E. 1 yıl geçmiş gideli ve dönüşünü bekler, yolunu gözler oldum. 1 yıl geçip gitse de özlediğim saatlerce konuşmak istediğim anlar olsa da herhangi bir kopuştan, uzak kalmaktan, ilgisizlikten bahsetmek yalan olur. Kesinlikle, en yakın duran gözükenden daha yakın, daha hissederek takip edendi. "asıl görüşememiz bu olmayacak ama cumartesi sabah sendeyim" ile bir kar yağıp sonra açan garip bir mart gününün sabahında geldi, yayılarak güldükten, bilgileri tazeledikten, şaşırdıktan, şaşkınlıktan ağzımızı açıp "aaa" dedikten sonra -geçici- olarak ayrıldık.

cumanın gelişi, kısa bir td molası, pek bir özlediğim burnumda tüten g., delicatessen, yine bomba olaylar, gelişmeler, "saydıklarından bir tek corono'yı anladım" diye 5 dk yanımıza gelen sekvotka, elbette delicatessen 'den sıkılış, juno'ya geçiş, zamanında kendince manasız hareketlerle yine pek mantık içermeyen yargıları sebebiyle gidenlerin geri dönüşü, sevgi sözcükleri, dans müzik eğlence ve havlama anı ile cumadan cumartesine geçiş, fuket'ciğimin dönüşü, kapılarda karşılanışı, ellerin arkada çapraz oluşu, klasik fuket ve saç sendromu, "artık kendinin doğal sarışın olduğunu kabul etme ve ona uygun renk seçme zamanın geldi", kahvaltı, "senin sofralarını özlemişim", eğlenceli dedikodular, güldüren dedikodular, camdan bakıp "aa kar yağıyor", saati söylemeyip kendisini eve kapatmak isteyişim, heyecanım, sevgim ile cumartesinin sevimsiz yağmurlu hali... hayır, fantastik konuları konuşup eğlenmeyi sleep over gecesine saklıyoruz, bu sadece ön sevişmeydi...

p.s. fuket ile yaşananlarla, konuşulanlarla, tanıklık edilenlerle o kadar eğlendik ki, birbirimizi ne kadar özlemiş olduğumuzu daha bir ortaya çıktı. ama asıl korkmadan, "aman" diye düşünmeden hareket edebilmemiz, söyleyebilmemizdi. ve her şeyden çok daha önemlisi bu "tekflisiz" söyleyebilmenin "özensiz ve götü kalkıkça hoyratça" davranış biçimine eşit olmamasıydı.

p.s. (2) " off bu çılgınlığa hayran olmak hali bitmedi mi hala ya?" gerçekten de bu cümle çıktığında ağzımdaki simitler fışkırıyor sandım. gülmekten. ve nihayet "oh be yalnız değilim bu düşüncemde" hissi ile iyice rahatladım. gerçekten de neden belli bir yaştaki insanlar kendilerinin çılgın, çatlak, manyak olduğuna inanmak bunu da etraflarına sergiledikleri embesil ötesi ergen davranışlarla kanıtlamak isterler ki? hani 13-14 hatta ve hatta 18-19 yaşında bu davranışlar kabul görse de artık belli bir yaştan sonra o kadar sıkıcı bir hal alıyor ki, değil katılmak izlemek bile acıma hissi yaratmıyor. işin komiği ergenlikte böylesi sıfatlar sahibi kool sayıldığından ona hayranlık duyulabilir etrafını saranlarca ama gerçek hayat pek öyle değil. gerçek hayatta kendisi gibi olan, "çok çılgın çok manyak" maskesinin arkasındaki gerçek çekici geliyor ama böyle bir şey var, etiketleme ile herkes bir şekilde diğerini etiketliyor ve o etiket bir şekilde hiç değişmiyor. çünkü kolay bir şey etiket üzerinden ona karşı davranışlarını şekillendirmek. böylece çaba sarfetmesine gerek
kalmıyor ama ilgisini de göstermiş oluyor. etiketlerden, etiketin sosyolojik kavrama dönüşmüş hali stigmatlardan o kadar sıkılıyorum ki tek tek kafamda hallederek gidiyorum, uzaklaşıyorum. bu konu üzerine yine dün fuket'ten sonra gazetede bir kızın kendisi için şizofren dediğini okudum. insanlar genelde olmadıkları insan biçimlerini geniş geniş ballandıra ballandıra anlatırlar çünkü asıl halleri çok sıkıcıdır. ama daha da vahimi taktıkları o yüksek sesli deli maskesinin altında aslında oldukça sıradan, yer yer muhafazakar, muhtaç, tedirgin bir insan ve asıl önemlisi yüksek sesini kullanması gerekiğinde kısık sesli hatta dilsiz yatar. that's life. o yüzden maraz, hastalık yüklü sıfatlar taşıyan, kendilerine de bu sıfatları gururla yapıştıran insanlardan çok sıkılıyorum. ama fuket ile gördüm ki yalnız değilmişim.

ve tabii ki bu kadar ciddiyete gerek yok, düşünmeye de gerek yok, never on sunday, ne olacaksa olur olmayacaksa da olmaz.

No comments: