Friday, March 30, 2012

Cuma eğlencesi # 3

Neredeyse az önce denilecek bir vakitte Tribün Çocuğu ile uzun uzun ona buna sallayıp, ne kadar cahil hangi pozisyonlar ne kadar kötü ve korkunç ruhlu oldukları kadar niyetli insanların neler neler yaptıklarına inanamayıp "ya bazen senin şu cuma eğlencesi'ni okuyup başkalarının benzer yorumlarına, kendi gardroplarını çekip koydukları bloglara bakamıyorum resmen" dedikten, haliyle gaze geldikten sonra "ihmal ettiğim beautiful people'a bakayım sonra da sallayayım" deyip, inleyemediğim "ortanın üstü sert masaj" ile geçen cumayı bir de bomba cuma eğlencesi ile kapatayım istedim.

Şimdi tabii erkek olmadığım için Rihanna denilen insanın ne kadar güzel veya ne kadar seksi olabildiğini anlayabilmiş değilim; çünkü bence çok sıkıcı bir tipi var (yüzü filan güzel canım oraları zaten geçtik) . Her gün yeni bir saç rengi çabası, her gün en seksi benim kıyafet arayışı filan feci yorucu olsa gerek ama işte I'm a rock n' roll star, yapacak bir şey yok. Görülen o ki kendisinin platin sarışın hali, öyle pembe tonlarındaki kırmızı saçlı halinden kat be kat daha iyi. Doğal değil ama daha iyi. Kırmızı ruj ise gerçekten de délicat bir durum çünkü herkeste, her kadında, her ten renginde olabilen bir renk değil kırmızı ruj ama işte günün sonunda she'a rock n' roll star, her şey olur. O üzerindeki aslında güzel olan Martin Margiela tişört de çok güzel olur da işte Rihanna'da o dominatriks deri çizmelerle kırmızı ruj ve platin saçlarla olmamış. Ah be Margiela, güzel bir çantanı görmüştüm bu sezon, battal boy diye almamıştım ama pişman oldum sonradan. İnşallah bu sezona.

Şu hayatta Chloé Sevigny gibi insanlar bir şeyler yapıp hayatlarını değil idame ettirmek gayet de şahane yaşıyorlarsa demek ki bir gün bütün hayaller gerçekleşebilir. Tamam alter bir insan kendisi, biliyoruz ki Kids, Harmony Korine 90ların 2. yarısındaki bağımsız sinema için çok önemli adımlar, figürler, bizim yengenin (yalan değil valla, kendisi yengemiz, evimize girip çıkan buralara geldiğinde beraber vakit geçirdiğimiz bir insan) yönettiği Boys Don't Cry zaten efsane bir film de yani istisnai bir oyunculuğu olmayan ama işte bir şekilde it-girl hatta forever it-girl olmuş bir insan olarak kendisi bütün defilelerde bütün açılışlarda varolan gözüken, yanında gözükülmek istenen biri. Yine öyle olmuş. Alter Linda Evangelista misali her daim tarzı saçı giydikleri değişen biri olarak yine bir korkunçluğa imza atmış üzerindeki Proenza Schouler kıyafeti ile. Saçları güzel ama bence uzun saçlı daha güzeldi. Ve ben ki tiril tiril ince ipek saten bluzler içerisinden sütyen gözükmesine taraftarım da bu hiç olmamış. Belki o rengin garipliği belki puantiye belki eteğin çirkinliği belki ayakkabının daha da çirkinliği bilmiyorum da bir ara benimsediği Patti Smith tarzı ceket giyme hali daha güzeldi sanki.

İlk anda Gossip Girl'deki brunette sansam da, Chanel gecesinde boy gösteren meğer fransızların pek sevdiği pek hayran oldukları şimdilerde Amerika'nın sözde asi çocuğu forever homeless görünüşlü Johnny Depp ile boşanma döneminde olan Vanessa Paradis imiş kendisi. Elbette altınlı, varaklı, parlak olduğu için tam benlik renklere sahip bir kılık kıyafet olsa da üstü güzel altı bilmiyorum gereksiz. Yani eğer pantalonsa o, gereksiz bir pantalon, üstündekinin altına koyu siyah çorap tamamdır. Ama belki Karl izin vermemiştir değil mi ama? whos's afraid of karl? bence herkes.

Valentino gecesi ve Valentino kıyafeti. Valentino'nun kurucusu ve geçtiğimiz yıllara kadar baştasarımcısı olan Valentino Garavani aslında epey fantastik bir insan. Eğlenceli de. Öyle Tom Ford gibi sıkıcı, her sabah kalkar kalkmaz kilosunu ölçen gergin bir tip değil. Gerginliği veya duygusal gel-gitleri var, Last Emperor'da da görüldüğü gibi ama nihayetinde italyan, hafiflikten hoşlanan hayattan zevk alan, duygularını abartılı ifade eden tutkulu biri. 2008'den beri emekliye ayrılmış durumda ve isimlerini aklımda tutamadığım gençler tarafından yapılıyor tasarımlar. Aynen aşağıdaki elbise gibi. Gerçekten çok güzel. Rengi hiç benlik değil. Ama kesim kollar elbisenin gelişi tamamdır, bir de rengi güzel olsa bir de bej olmasa. Zaten kızda da olmamış; bu kadar beyaz birinde bu kadar soluk renk bu kadar kötü olur işte.

Beautiful People dünyasının Lady Gaga'sı Daphne Guinness'i resmen unutmuşum diye düşünsem de kendisini görünce pek mümkün olmuyor tabii unutmak. Off gerçekten bu kadar çabalamak şişiriyor beni. Aynen Okan Bayülgen'nin olmak için deliler gibi çaba sarfettiği "her yerde sigaramı içerim Serge Gainsbourg'um ben, parayı da yakarım tvde" tavırlarından şiştiğim gibi (bir de durduk yerde azarlıyormuş filan insanları, öğrencileri. offf ya cidden). Daphne Guinness de hem Guinness Ailesi'nden zengin, asil hem de Niarchos kocasından; yani bir görgüsü bir asaleti var. Ama artık bu yaşta bu kadar saça başa görüntüye çaba, bu kadar kusursuzluk, bu kadar kusursuz görüntü için yememe hali bilmem yorucu gelmiyor mudur? Keşke gelse de biz de rahatlasak...


Ve yavaş yavaş güzellere, tarzını taşıyabilenlere, şahsiyetlilere geliyoruz... Stella Tennant model filan ama aslında yine bir mavi kan örneği. Öyle bizdeki gibi sonradan kazanılmış paralı hallerle zaten alakası yok ama işte kendisi Devonshire Dük'ünün torunu, ailecek adlarının önünde The Hon yani the honourable sıfatını taşıyorlar. whatever. Kendisini, 70'li olup taş halini, kısa saçlılığını, tarzını epey beğeniyorum. Ayrıca kool da bir insan; nasıl da transparan bluzun içine bir şey giymeyip flaşların patlamasını umursamıyor. Bizde olsa zaten utanır ve Zülfü Livaneli'nin şarkıcı kızı Aylin Livaneli'nin mini etekli hallerindeki gibi sürekli çekiştirir sürekli aşağıya indirir. Zaten mesele utanmasında değil. Utanıyorsa neden giyiyor? Utanması rahatsız olması çok doğal ama öyleyse giymemeli insanlar. Giyiyorlarsa da öyle gerzek hareketlerde bulunmamalılar.

Tanımıyorum etmiyorum kendisini ama bayağı güzel. Giydiği de duruşu da saçları da beyazlığı da...Sanıyorum Chanel ama ne olursa olsun çok güzel. Ve herkeste olmaz. Mesela Rihanna. oy oy oy.

Yine tanımadığım biri ama elbise de güzel kendi de güzel. Muhtemelen Valentino. Kuş yuvası gibi yapılı gibi olmayan fönsüz saçlar, smoky eyes, beyaz masum elbise tezatlığı gayet kool ve kendine has tarz işte. Demek ki zorlama ile olmuyormuş.

Ve gerçekten güzel bir insan ile bitiriyorum. Charlotte Casiraghi. Yanında da sümsük prens dayısı. Öyle böyle güzel bir insan değil doğuştan prenses olan ama sonradan gerçek bir yaşama sahip olması arzusu ile annesini tarafından bütün the hon sıfatları silinen Charlotte Casigrahi. Rahat da bir insan. Çok büyük kraliyet törenlerine bile saçlarını arkadan at kuyruğu yapıp öyle gidiyor. Doğuştan gelince rahatlık da geliyor herhalde çünkü insanların ulaşamadıkları onun için sıradan. Güzel güzel çok güzel. Üzerindeki manasız formlu Chanel bile onda güzel. Yanındaki dayısının mutsuz bir evliliği sürekli yüzünden mutsuzluk akan prenses bir karısı vardı, o da bir yerlerdedir herhalde. whatever. Bitti.

No comments: