serserilik ve avarelik cuma gününden sonra, (devam eden) büyük reflü perhizinden sonra, fuket'in geçen seneye nazaran kısa sürecek gidişinin öğle buluşmasından sonra, fener galatasaray maçından sonra ve asıl en önemlisi hayat dersinden sonra never on sunday bebeğim... gerçekten de güzel hava, insanı mutlu eden hava, gidecek olsa da yine mutlu eden fuket öğlen buluşması, maça yöneliş, f.a. 'dan "yok sen gelme bize, uğursuzluk olur" cümlesi, nişantaş, isveçli, çirkin ama karizmatik erkek b. , "belki sekvotka" diye düşünürken epey bir genişleme, bir şekilde geniş kadronun oluşması, bakabildiğimden andan çok bakamadığım dakikaların çoğunluğunda akabinde maçtan aldığım "hayat dersi"nin üzerine bir de gece çıkma konusunda aldığım "hayat dersi" ile süren fani ve hedonist ve belki de loser hayatıma devam derken pazar günü, beklenmedik şekilde bebek, d. aka louboutin, (cidden arnavutköy'den ileri geçmek istemeyen ben bir de bebek'e yapıştım nedense), sadece bebek kalsa iyi bir de lucca ( kötü eggs benedict, güzel kahve), korkunç topukları, çantaları, gözlükleri, parfümleriyle dolanan paralı varoş türk insanı ve hayran oldukları ali ağaoğlu'nun gelmesi ile onunla resim çektirme, salon- salomanje arabasının resmini çekme yarışı, bir de üzerine istinye park (ve benim tamamen iptal olduğum bir süreç) ve günün tek insanı: oh my buddha! ho ho ho!
p.s. herhalde d. aka louboutin dışında pek kimse beni pazar günü bebek'e sürükleyemez.
p.s.(2) hayat ilginç işte; bazen istediğin gibi akıyor bazen de duraklıyor. ama memnunuz, memnuniyetsizlik pek yok yani.
never on sunday...
No comments:
Post a Comment