Daha gençtik, güzeldik, korkusuzduk, sahnedeki gruba "haysiyet" diye bağırır, solistin bize gülümsemesine sebep olurduk. Bir 15 yıl öncesinin anıları bunlar. Yanımda kadim dostum Sekvotka ve onun gayet seviyesiz deutsche schule arkadaşları, seviyesizce hareket ediyoruz.
O zamanlardan beri önemli bir kavram oldu benim için haysiyet. Kimi zaman öylesine, yerli yersiz kullandım, kimi zaman ise ağırlığıyla, hakkını vere vere. Kimi zaman F.A.'nın yakın arkadaşı M.B.'nin kullamına özenip rakı, viski gibi içkileri tanımlarken, kimi zaman ise daha acı bir şekilde bir insanı tanımlarken.
Önemlidir benim için bir insanın haysiyetli olup olmadığını bilmek. Aslında haysiyetli olmak çok zor değildir (kim bilir kaypak olunca belki de zordur da). Düşündüğünün, ağzından çıkan kelimelerin arkasında durmak, bir duruşa, inanca sahip olmak, inanmadığına inanıyormuş gibi yapmamak zaten olması gereken geldiği için olağanmış gibi gelir.
Gün gelir insan zorlanır haysiyetli olmakta. Hayat hiç farkettirmeden oyunlarını oynar, insanı ikilime sokar, ucuz düşüncelere iter, iradesini, inancını, kıymetdârını sınava tabi tutar. Sonuç dünyanın sonu değildir elbette, herkese göre değişen bir durumdur. Kiminin umrunda olmaz haysiyetsiz olmak, kiminin ise koltuklarını kabartır haysiyetli olmak. Zaten ya o'sundur ya da değil.
P.S. Aman derim hemen, nefret oklarımı yönelttiğim düşünülmesin. Az önce bir arkadaşımla konuşurken yine haysiyet kelimesini telaffuz ettim, onun üzerine aklıma geldi yazmak. Yani elma yine sadece elma bu yazıda.
* küçük bir motto yazayım da tam ders vermiş gibi olayım:
"dignity consists not in possessing honors, but in the consciousness that we deserve them"
Aristoteles
No comments:
Post a Comment