Tuesday, January 28, 2014

Atlantik öte yakasındaki kutsal müessese

Demek ki annelik müessesinin kutsallığının sorgulanması sadece bizde fırtınalı ve çoğu zaman gülünç tartışmalar yaratmıyor, özgürlükler ülkesinde de evlere şenlik tartışmalar, hakaretlere sebebiyet veriyormuş. Bunu başlatan da bir blog yazarının "evli, çocuklu ve çalışmayan kadınlar"ı eleştirdiği bir yazı olmuş.

Hikaye bilindik şekilde gelişmiş. Blog yazarı bir kadın, evde oturup çalışmayan sadece çocuklarıyla ilgilenen evli kadınların, iş hayatında çabalayan, hayalleri olan, ileriye gitmek için çok yoğun çalışan, kendi ayakları üzerinde durabilmek için fedakarlık yapan kadınlarla bir tutulamayacağını yazınca, tahmin edilebileceği gibi "sen mutsuz ve kıskanç bir kadınsın", "çocuksuz kadın mutsuz kadındır", "çocuğu olmayan insanların hayatları boşluktan ibarettir" gibi hakaretlerle yüklü yorumlar gelmiş. Blog yazarı geri adım atmamış (oh be!) ve düşündüğünü söylemeye devam etmiş. Demek ki anne kutsallığı evrensel bir hadise (p.s. evrensel=universal=# 8. big up) ve bunun savunulma sığlığı ise kültür veya kıtalar arasında büyük farklılıklar göstermiyor. Sığ olan hep sığ olarak yaşamaya devam ediyor ve daha komiği neyi ne kadar hararetle, damarları patlarcasına savunuyorsa aslında kendisinin de -özellikle kendisine- itiraf edemediği gerçeği olmayan bir maske takarak göstermeye çalışıyor.

Sorun şu ki, hiçbir şey sadece siyah veya sadece beyaz değil. Kadınlar çocuk sevmeyebilir veya çok sevebilir. Çocuktan hoşlanmayan (özellikle de başkalarının çocuğundan) bir kadın da kafalarda yaratılan hani o sevilen "duygusuz ve kötü kadın" gibiklişelerin aksine müthiş bir anne olabilir ve kendi çocuğunu (illa doğurmasına gerek yok. evlat da edinebilir) çok sevdiği gibi onunla bir o kadar da sağlıklı bir ilişki kurabilir. Veya bunların hiçbiri olmayabilir ve kadınlar çocuk istemeyebilir, çocuk sahibi olma deneyimini hayatlarında yaşamayı tercih etmeyebilirler. Ve bu tercih de onları diğer kadınların yanında toplumsal veya özel hayatta ne mutsuz, ne kötü, ne duygusuz, ne duyarsız, ne de eksik (kadın) yapar. Sadece hayatta kendi tercihini yapmış bir insan yapar; başka bir şey değil. Hayatta her şey olabilir ve hiçbir şey de gözüktüğü gibi değildir.

Blogger vs People kavgasına geri dönersek. Belki üslubu, dili, söyleminin sertliği, yer yer toyluğu eleştirilebilir ama geri kalan düşüncelerinin içeriği ise...sorry, gülünç olur

Ateşli olaylar burada:

 http://thoughtcatalog.com/amy-glass/2014/01/i-look-down-on-young-women-with-husbands-and-kids-and-im-not-sorry/

http://thoughtcatalog.com/amy-glass/2014/01/is-the-point-of-having-kids-just-to-not-be-lonely/

http://shine.yahoo.com/parenting/blogger-slams-motherhood--gets-death-threats--here-we-go-again--210630664.html

Bu dünyayı" daha güzel", cennetin büyülü bahçesi hale getiren anne kutsallığı ile ilgili olarak da unutmamalı ki Adolf Hitler'in de, Charles Manson'nun da, Son of Sam'in de, Kenan Evren'nin de, Erdoğan'nın da, Joseph McCarthy'nin de, Joseph Stalin'nin de, Saddam'ın da, Humeyni'nin de, Kaddafi 'nin de, Pol Pot'un da hayatta anneleri vardı. Eh, sonuç dersek, o da ortada. Çok geriye gitmeye gerek yok bu kutsal annelerin büyülü bahçelerinde yetişen evlatların icraatlarını görmeye. that's life. Demek ki her doğurmuş kadın anne olamıyormuş. Her şey var hayatta. Yapacak bir şey yok. Kabullenmek iyi olabilir.

No comments: