İşin futbol kısmını yazacak değilim; yazan yazıyor zaten. Taraftar kısmı beni ilgilendiriyor. Sadece ne kadar üzgün olduğumu yazmak niyetim. Süslü cümlelerle, büyük sıfatlarla değil.
Üzgünüm. Öyle böyle değil. Alex gibi bir oyuncunun gitmesine üzgünüm. Ama her şeyden çok da bu şekilde gitmesine, "gönderilmesine" üzgünüm. Çirkinliğin yaşanmasından dolayı üzgünüm. Öyle "başkan" seven, "başkan" hayranı taraftar olmadım. Maçlarda hep başkanlara da yalakalık yapılır, böğürerek yüceltilirler. Kendilerini kaybederler, başkanlarına bağrırırken boyunlarındaki damarları filan kabarır, yüzleri mosmor kesilir. Hiç benlik değil, işim olmaz. Ne başkanlara düzülen methiyelerde, ne de küfürlerde. Pek umrumda değil çünkü. Başkan dediğin gelir geçer, öyle de olması gerekir. İyi işler yapsın ama öyle kulübü kendi krallığına dönüştürürse iş sevimsizleşiyor, sıkıcılaşıyor. Önemli olan kulüptür, camiadır, o ruhtur. Bugün ise bizim ruhumuz gitti, söndü. Sıkıcı, sıradan, egosantrimizin içinde boğulan bir Fenerbahçe haline düştü. Hayırlı olsun sevenlerine. Rehab'e yatmadan düzelmez bu durum. Onun için de iyice bir dibe düşmek lazım. O da yakın. Düşeceğiz yakında hep beraber. Sonrasında yeni bir gün gelecek. Ama daha oraya var. Tek isim iktidarı kolay kolay gitmez, bırakmaz. Aynen ülke yönetimlerinde görüldüğü gibi, aynen Türkiye'de yıllardır görüldüğü gibi. Bir gün elbette, mutlak suretle biter, sona erer. Her şeyin sonlandığı gibi. Ancak o bir gün daha bugün değil. Althusser'in dediği gibi "gelecek uzun sürer". Önümüz uzun hatta soğuk ve sevimsiz günlere gebe. Evde viski, televizyonda ise kötü futbol kötü futbol yönetimi kötü dünya, ülke yönetimi var. O zamana kadar iyi ki Lig Tv'imi iptal etmişim, iyi ki artık maçları seyretmek için delirmiyorum, iyi ki "hadi maç seyredelim" dediğimde mutlaka gidecek birileri var. Ve tabii iyi ki muktedire biat etmiş değilim. O yüzden üzülerek söylemek lazım ki biz bir süreliğine severek de olsa ayırdık evleri, Fenerbahçe ile. Yapacak bir şey yok, su yolunu bulana kadar sevsek de ayrıyız.
Üzgünüm. Öyle böyle değil. Alex gibi bir oyuncunun gitmesine üzgünüm. Ama her şeyden çok da bu şekilde gitmesine, "gönderilmesine" üzgünüm. Çirkinliğin yaşanmasından dolayı üzgünüm. Öyle "başkan" seven, "başkan" hayranı taraftar olmadım. Maçlarda hep başkanlara da yalakalık yapılır, böğürerek yüceltilirler. Kendilerini kaybederler, başkanlarına bağrırırken boyunlarındaki damarları filan kabarır, yüzleri mosmor kesilir. Hiç benlik değil, işim olmaz. Ne başkanlara düzülen methiyelerde, ne de küfürlerde. Pek umrumda değil çünkü. Başkan dediğin gelir geçer, öyle de olması gerekir. İyi işler yapsın ama öyle kulübü kendi krallığına dönüştürürse iş sevimsizleşiyor, sıkıcılaşıyor. Önemli olan kulüptür, camiadır, o ruhtur. Bugün ise bizim ruhumuz gitti, söndü. Sıkıcı, sıradan, egosantrimizin içinde boğulan bir Fenerbahçe haline düştü. Hayırlı olsun sevenlerine. Rehab'e yatmadan düzelmez bu durum. Onun için de iyice bir dibe düşmek lazım. O da yakın. Düşeceğiz yakında hep beraber. Sonrasında yeni bir gün gelecek. Ama daha oraya var. Tek isim iktidarı kolay kolay gitmez, bırakmaz. Aynen ülke yönetimlerinde görüldüğü gibi, aynen Türkiye'de yıllardır görüldüğü gibi. Bir gün elbette, mutlak suretle biter, sona erer. Her şeyin sonlandığı gibi. Ancak o bir gün daha bugün değil. Althusser'in dediği gibi "gelecek uzun sürer". Önümüz uzun hatta soğuk ve sevimsiz günlere gebe. Evde viski, televizyonda ise kötü futbol kötü futbol yönetimi kötü dünya, ülke yönetimi var. O zamana kadar iyi ki Lig Tv'imi iptal etmişim, iyi ki artık maçları seyretmek için delirmiyorum, iyi ki "hadi maç seyredelim" dediğimde mutlaka gidecek birileri var. Ve tabii iyi ki muktedire biat etmiş değilim. O yüzden üzülerek söylemek lazım ki biz bir süreliğine severek de olsa ayırdık evleri, Fenerbahçe ile. Yapacak bir şey yok, su yolunu bulana kadar sevsek de ayrıyız.
No comments:
Post a Comment