Ekim garip bir ay. Hele hele bu günlerde, içinde bulunduğumuz ekim ayı iyice garip. Öyle yeşilden sarıya çalan kuru yaprak seslerinden hoşlanan şiir sever, romans sever biri de olmadığım için sonbaharın pek sevdiğim bir dönem olduğunu söylesem büyük yalan olur. Ekim-kasım demek siyaha, karanlığa, çamura, yağmura, su taşmalarına, çizmelere, paltolara gitgide yakınlaşmak demek, offf tutunacak coşku mutluluk için çabalamak demek.
çökme meyilli ruh hallerini çökertmemek, direnmek, kaale almamak, her yerde her ülkede her durumda kalkıp güneşe bakmak, (# 8'den gelen) "ışık" lafına tutunmak, varlığına eski günlerdeki gibi inanmak, inandırmamak için elinden geleni ardına koymayanın ağzına sıçmak, sıçan yavrusu lafını sempatik bulmak, fuket ile ecep ivedik tamlamasına gülmek, fuket'in gideceği günleri saymak, gideceği için çok kızmak, bizim için yüz yıllık urban'nın nasıl örbın olduğunu hala anlamamak, efsane geçen 2012 yazına damgasını vuran hatta sinirlenip tayland'ı aramama sebebiyet verecek kadar moron ama bir o kadar efsane lafı "ucuz ama sevimli" lafını hatırlayıp yarılarak gülmek, "yok ben yine söylüyorum yengeç insanlarını anlamıyorum" diye kendisine tekrar tekrar yaşadığım zorlukları anlatmam, hala kendisinin istanbul'da geçirdiği üç ay neticesinde üç kere görmüş olmamın şokunu atlatamamış olmam, "anneler ve bebekleri" konulu ortak tezin gözlem kısmında şiştikçe şişip insanlardan yorulmamız, bebek derken i.k.'nın gerçek ikea bebeğini anlatmam, neredeyse her günü ikea bebeği ile geçirmem, "ama yok bu çiş kaka durumu biraz bezdirici, yalan değil hani, açıyorsun kaka açıyorsun çiş of yani", "yok ben laos'a gelirim bu sefer", kutlanan doğumgünleri, gidilen mekanlar, üflenen mini pastalar, giyilen leoparlar, gitmeyen güneş, fuket'in "yorgan montu", çocuk # 8, geceleri şeker yemiş de içine canavar kaçmış şekilde evde oyun oynayan çocuk gibi çocuk # 8, şimdiden özlemeye başladığım fuket, direnilen ekim zorluğu, ekim direnişi, ekim iteklemesi işte arada yaşananlar...
çökme meyilli ruh hallerini çökertmemek, direnmek, kaale almamak, her yerde her ülkede her durumda kalkıp güneşe bakmak, (# 8'den gelen) "ışık" lafına tutunmak, varlığına eski günlerdeki gibi inanmak, inandırmamak için elinden geleni ardına koymayanın ağzına sıçmak, sıçan yavrusu lafını sempatik bulmak, fuket ile ecep ivedik tamlamasına gülmek, fuket'in gideceği günleri saymak, gideceği için çok kızmak, bizim için yüz yıllık urban'nın nasıl örbın olduğunu hala anlamamak, efsane geçen 2012 yazına damgasını vuran hatta sinirlenip tayland'ı aramama sebebiyet verecek kadar moron ama bir o kadar efsane lafı "ucuz ama sevimli" lafını hatırlayıp yarılarak gülmek, "yok ben yine söylüyorum yengeç insanlarını anlamıyorum" diye kendisine tekrar tekrar yaşadığım zorlukları anlatmam, hala kendisinin istanbul'da geçirdiği üç ay neticesinde üç kere görmüş olmamın şokunu atlatamamış olmam, "anneler ve bebekleri" konulu ortak tezin gözlem kısmında şiştikçe şişip insanlardan yorulmamız, bebek derken i.k.'nın gerçek ikea bebeğini anlatmam, neredeyse her günü ikea bebeği ile geçirmem, "ama yok bu çiş kaka durumu biraz bezdirici, yalan değil hani, açıyorsun kaka açıyorsun çiş of yani", "yok ben laos'a gelirim bu sefer", kutlanan doğumgünleri, gidilen mekanlar, üflenen mini pastalar, giyilen leoparlar, gitmeyen güneş, fuket'in "yorgan montu", çocuk # 8, geceleri şeker yemiş de içine canavar kaçmış şekilde evde oyun oynayan çocuk gibi çocuk # 8, şimdiden özlemeye başladığım fuket, direnilen ekim zorluğu, ekim direnişi, ekim iteklemesi işte arada yaşananlar...
No comments:
Post a Comment