Mine Vaganti 'nin başında bir sahne var. Asıl kız, güzel kız deli gibi araba kullanarak Lecce 'nin dar sokaklarında gidiyor, ani bir frenle durup oradaki bir arabayı bir güzel çiziyor anahtarı ile. Sonra da ayakkabısının topuğu ile aynayı patlatıyor. Evet, biraz ruh hastası bir durum. Sanıyorum benim hiç böyle arzularım olmadı. Dışardan aksi bir intiba bıraksam. Komik ama benden böyle "çılgın" hareketler bekleniyor ama yok, hiçbir şekilde içimden gelen bir şey değil bu tarz hareketler. Tamam, belki içimden gelse yaparım. Belki değil, kesin yaparım ama yok, öyle sinirlenip bir şeyler yapmak, can acıtmak, mala zarar vermek, vandalizm filan içimden gelmiyor (ki az da olsa deliler gibi sinirlenmişliğim, gözümün kimseyi görmediği olmuştur). Gel gör ki öyle bir intiba vermişim ki kızdığımda karşı cins benden böyle şeyler görmeyi bekliyor. Benlik değil. Gereksiz. Tespit ise şudur: belki arabası bu şekilde çizilen kişi hasarı görüp delirse de o onu kimin çizdiğini biliyordur. Ve yine de ne kadar kızsa da kesin hoşuna gitmiştir "bana aşkından bunu yaptı, vay be ne kadar seviyor beni" diye. Demiyorsa da ... ben ona inanmam şahsen çünkü ego yükseltici bir şey bu. İnanan ise yani böyle bir olayın o kişinin egosunu okşamadığına, sadece sinirlendiğine inanan, kadın erkek ilişkilerinin savaşlarında kendini kandırıyordur. Yara her zaman güzeldir. Bu konudan ayrı olarak yara hadisesi ise, benim için gözün altındaki, koldaki, boyundaki ufak bir çizik kadar çekici bir şey olamaz.
Yep! never on sunday!
No comments:
Post a Comment