Tuesday, July 27, 2010

Kötülüğün çığlığı

Herhalde bu saatlere denk geliyordu duyduğumda. Her şey bana göre sakin, huzurlu ve manasız sıcağa rağmen summer breeze ruh halinde iken birden yatak odasının baktığı arka sokağın ön tarafındaki balkonlardan birinden duydum çığlığı. Önce birisi katıla katıla gülüyor sandım ama sonra anladım ki katıla katıla ağlıyor. Ve birkaç saniye sonra katıla katıla ağlayanı tanıdığımı, hiç de sevmediğim insanlardan biri olduğunu anladım. Garip işte hayatın küçüklüğü, oturulan yerlerin yakınlığı. Yatak odamın balkon kapısından aradaki epeyce, hayli geniş mesafedeki apartmanın ön balkonunda arkadaşları ile oturan, bana birebir olmasa da çok sevdiğim birine büyük kötülük yapmış birinin çaresiz çığlıklarını duyuyorum. Nasıl ağlıyor, nasıl "ne kadar yalnızım, kimsem yok, ne yapacağım hayatta, ölmek istiyorum" diye böğürüyordu ... Üzüldüm mü? "İnsan" olarak "evet" ama "şahsı"na "hayır". Ne ektiyse onu biçti. Entelijansyanın bir dönem itibar edilen adamlarından birinin karısıydı, başka da vasfı yoktu ama adam hayattayken iyi geliyordu bu kendi sıfatı olmayan kadının erkek üzerinden sıfat elde etmesi. Kocasından sürdürdüğü soyadı ile bir şeyler yaptı, ahkam kesti, rakı masalarında racon kesip "ağır abla" rolüne büründü, gördüğü itibarı da hem kendine dair, hem de kalıcı sandı. Kendisinden 30 yaş büyük adam da daha kendisi 80'indeki bir adama göre genç sayılabilecek bir yaşta ağır alzheimer olup sonra da ölünce bir anda her şey öylecene kalakaldı. Oysa öyle kalmayabilirdi. Dostlarının, ona- soyadına değil kendisine- itibar eden insanların kıymetlerini bilseydi 50li yaşlarını süren bir dul olarak hayatı geçen gece balkonlardan böğürdüğü kadar acıklı olmayabilirdi. O ise aksini yaptı. İnsanların ekmekleri ile oynadı, kendi çıkarları için insanlar hakkında yalan söyledi ve onları töhmet altında bıraktı, vs. Ben artık kendisini gördüğümde kendisini görmüyordum. Kafamı çevirmeye bile ihtiyaç duymadan dümdüz yüzüne bakarak onu görmüyordum. Ne yazık ki kötülükten ve alkolden kararan bir yüzü yine de fark ediyordum.
Geçen gece ne yazık ki duymak zorunda kaldım yine bir alkol ortamındaki "ölmek istiyorum", "kimsem yok", "yapayalnızım bu hayatta" nidalarını ve yanındaki arkadaşının da "ama sen f.n.'nin l.'sisin." gazlarını. Arkadaşı böyle laflar etmek durumunda belki ama ne yazık ki balkondan böğüren için artık çok geç. Ne arkadaşı kaldı, ne de onunla beraber rakı masasına oturanlar. Hep görüyorum perdeleri kapatmaya gittiğimde kendisini ortasındaki iğrenç florasan lambalı salonunda.
Gerçekten de hayatta ne ekersen onu biçersin. Öyle veya böyle ama bir gün, evet. O yüzden ânı yaşayıp, aktörleri ile kumar oynarken yarının rus ruletine denk gelebileceğini düşünmek iyi olabilir.

No comments: