Sunday, May 25, 2008

Never on sunday # 5

alt başlık: cannes'a giden yol

İlk Kasaba ile tanıdım. Kısa metrajından sonraki ilk uzun metrajıydı. Çok sevmiştim. Ağır geçen durağan bir filmdi ama beni çok etkilemişti. Yazın geldiğimde, hatırlıyorum Beyoğlu Pasajı'nın altındaki küçük ve sıkışık salonda seyretmiştim. En çok da yumurtayı kırmadan saklamaya çalışan çocuğun hikayesini hatırlıyorum. Sonra da eski dişçimin kardeşi olduğunu bizimkilerden öğrenmiştim ki o kadar çok iyi bir fotoğrafçıdır.

Mayıs Sıkıntısı
ise sanıyorum en beğendiğim oldu. Yine durağan yine ağır ama yine o kadar etkileyici. Benim için yine bir tatile denk gelmişti sıcak yaz günlerinde görmüştüm.

Uzak
'ta ise kasaba, doğa, yeşil şehre inmişti. Ben de yeni dönmüştüm. Bu sefer daha çok aksiyon vardı filmde ama beraber yanımda götürdüğüme bu bile durağan ağır gelmişti. Cannes'da Altın Palmiye almıştı ama başrol oyuncusu olan akrabası festivalden önce bir trafik kazasında ölmüştü ve hatırladığım kadarıyla ödülü ona ithaf etmişti.

İklimler 'de ise artık her şey oturuyordu, duruşu, çizgisi, onu o yapan başkalığı iyice oturmuştu. Çok biliniyor çok takip ediliyordu. Film de zaten güzeldi.

Üç Maymun 'u ise daha görmesem de şaşıracağımı sanmıyorum. Güzeldir eminim ki. Tek korkum iyiden iyiye popüler iyiden iyiye hype (don't believe the hype!) olmasıdır. Gerçi sanmıyorum çünkü bu akşamki gibi "yalnız ve güzel ülkeme" gibi manalı bir lafı eden, bu kelimeleri yanyana getirebilen kendini bilendir, haysiyeti olandır.
*
Cannes...Hem glamour, hem de farklı olabilen bir festival. İşte bu yüzden güzel.
*
Eğer A.Y.'nin anneannesinin evini satın alsaydım kendileri ile maaile komşu olacaktım. Şimdi markete gittiğimde görüyorum karısı ve oğlunu ki karısı güzel bir kadın bence. Sadece giyinmeyi bilmiyor (ki gerçekten bilmiyor) ama beyaz tenli, kumral, ifadeli bir yüze sahip güzel bir kadın. Dönüşünde artık mahalleye gelen yıldızcıklar adamın evinin önüne çadırı kurarlar.

No comments: