Bazı kokular, bazı tatlar hep bir "anı" ile gelirler, onu canlandırırlar hafızalarda. Duyulan bir koku ile kişi hiç beklemediği bir şekilde çocukluğunun geçtiği eve, beslenme çantasını götürdüğü ilkokul günlerine veya ona geri döner.
Kimilerinin koku ve tat duyusu az gelişmiştir, bütün bu heyecanlı durumları bu denli ayrıntılı şekilde algılayamaz, seçemezler. Şanslı olanlar ise, duyduğu bir parfümün kokusu veya ağzına attığı bir yemeğin tadı ile anılarını yaşar bir kez daha.
Parfüm seçilmesi, taşıması zor kokudur. Ya da hiç bu kadar önemli olmayıp altı üstü bir şişelenmiş kokudur deyip, sıkarsın üç kere pıst pıst diye, sonra da uçar gider zaten. Yine de önemli olduğuna dönersek, her tende, her kişide aynı koku benzer bir şekilde durmaz; birinde çok etkileyiciyken diğerinde hacı yağı etkisi yaratabilir.
Geçen gün kuaförden çıkarken hırkamı bulamayan yardımcı kız "hırkanızı önce bulamamıştım ama sonra kokunuzdan tanıdım, siz gibi kokuyor" deyince, hele hele dün Yeşilköy'de her tarafı sarmış mor salkımları da görüp koklayınca benim için algısı önemli olan koku-tat mevzu bir anda gündeme düştü. Parfümümü-kesinlikle- seviyorum, o parfümü seviyorum, mor salkım kokusunu, şehir kokusunu, denizin tende kalan tuzlu tadını seviyorum, ....
tıpkı Proust'un madeleine'leri gibi.
...Elle envoya chercher un de ces gâteaux courts et dodus appelés Petites Madeleines qui semblent avoir été moulés dans la valve rainurée d'une coquille de Saint-Jacques. Et bientôt, machinalement, accablé par la morne journée et la perspective d'un triste lendemain, je portai à mes lèvres une cuillerée du thé où j'avais laissé s'amollir un morceau de madeleine... Marcel Proust, à la recherce du temps perdu. du côté de chez Swann
No comments:
Post a Comment