Sunday, May 14, 2017

Koskoca Bir 10 Yıl




Gerçekten de koskoca bir 10 yıl geçmiş hayattan...

2007'de ilk yazıların yayınlandığı bizim dükkan şaka maka 10 yaşına basmış hatta ortalamış bile. Mayıs ayı ise başka bir şey; dükkan sahibinin doğumgünü ayı (hayır, doğumgünü birleşik yazılır; windows'un otu boku kendiliğinden düzeltmesi salaklığından sonra her şey ayrı yazılmaya başlandı) . 

2007 9 Mayıs'ında 30'a basmışken, bugün 40'a... 

Şahane değil mi? Gerçekten!

Hayatın akışında değişen şeylere inanamazsın ama değişimin güzelliğine de inanamazsın. Çok acayip bir şey... Yalan değil, yaş büyüdükçe insanoğlunun gelişebilme yetisini kullanabilenler (var çünkü hala kıçının kılları ağırlamasına rağmen beyinsizce hareket edenler) sorgulamalara, gerçeklere yöneliyorlar ve muhtemelen "40" denilen rakam o yüzden insanlara ağır geliyor. "Allah'ım neler yaptım? Neler yapmadım? Nelerden sözde onu mutlu etmek için kendimi kandırarak vazgeçtim? Hayatımı mahvettim. Hayatımı bu hıyar (ve hıyarlarla) harcadım, değerimi bilmedim"... vs vs vs sorularıyla ve gerçekle yüzleşme halleriyle karşılaşınca o an artık her şey ağır geliyordur. 

Genelde hayatının büyük kısmını 3 yıl fazla 5 yıl eksik yaşıtlarıyla geçiren biri olarak bugünlerde hemen herkesin büyük sorgulamalarda olduğunu söylemem yanlış olmaz. Ben hariç... Belki biraz şans belki de bu sorgulama, ruh temizliği, aydınlanma (!) işini yaklaşık 5 yıl önce halletmiş olmam. 

Bilen biliyor; konuşurken, kimilerine bazı garip durumları, şaşırtıcı ayrılıkları, hayat seçimlerini anlatırken komik bir şekilde "aydınlandığımı (müthiş klişe ve komik olsa da var böyle bir şey bebeğim) neleri veya kimleri hayatımda istemediğimi" söylüyordum. 

Sonuç o günden bugüne getirdi. Şu meşhur lafım hatta İdila'nın her söylediğimde çok güldüğü "dün bugün, bugün de yarın" değil mi hayatın özü? 

10 yıl geçmiş bu blogda. 
10 yıl önceki değerler, inanışlar, duygular, hayatlar ve insanların bir kısmı yok artık. 

Bugün her şey yepyeni mi? Bir şekilde evet; çünkü her gün bir yenilik demek. Fakat bir yandan da hiç de değil. Sadece dün yapılan tercihler, seçilen arzular, sahip olunması istenilen ilişkiler daha gelişmiş ve aslında gerektiği gibi yaşanan, yakışan gibi ifade edilen olmuş. Hani o sarhoşluk dönemindeki boğan, boğdukça sarhoşluğa (metaforik ve gerçek) iten dar gelen gömlek hissi vardı ya, o durum tamamen değişip yerini tiril tiril bir gömlek taşıyormuş haline dönüşmüş; "tamamdır" olmuş. 

Gel gör ki tiril tirilliğe ulaşmak pek kolay değil. Ama biraz kıçı sıkarsan "hayatında neyi istediğin önce, neyi istemediğini" bilirsen ve seçimlerini yaparsan bir şekilde geliyor o ruh hali.

Ha bir de bu tiril tirillik yolunda olmaması gereken en önemli şey; "günü kurtarma operasyonu" yani kendini kandırıp "We See What We Want" hali. O işte tehlikeli çünkü herkes gerçeği görmeyip kendine göre yorumlarla abuk subuk çıkarımlarla kendi görmek ve göstermek istediği kıvama getiriyor ve öyle sunuyor. Oysa kıvama gelen hiçbir şey yok sadece sen önce kendini sonra da ötekini kandırıyorsun (ya da sanıyorsun) ve sürekli hayatının "müthiş" olduğunu dile getiriyorsun. Bir şeyi de bu kadar çok dile getirince aslında orada büyük bir eksiklik/yokluk olduğunun işaretini çoktan karşıdakine vermiş oluyorsun ama Instagram State Of Being' de like'ı aldıkça coşku da artıyor.

whatever.
  
Teknede, dükkanda artık ne boksa her şey bir şekilde yolunda. Gerçeklik de yolunda. O halde "congrats". 10 yıllık bilanço için her şey yolunda. 

P.S. Parti büyüktü...Öyle böyle değil. Ama asıl büyüklük şampanyalarda değil,  ruhundaydı, o yükselen ruh halinde. 2000 Strasbourg ruhunun kapısı 2017'den açılmış gibiydi; yüksek, afili, tiril tiril. Eksikler, hastalanıp evde yatanlar, iş gezisinde olanlar filan oldu ama tiril tiril yüksek ruh gayet bizimleydi. Daha ne?  9'unu takip eden günler ile #8 ile, J.A. & F.A. ve M.U. yenilen geleneksel yemekleri saymıyorum, mutlulukla cebe atıyorum. 

P.S. (2)  #8 ile yemekteyken uzaktan organize olmaya çalışan Virginie ve Roberto'nun efsane harketi karşısında ağlamam pek olmadı ama Allah'tan kimse görmedi, makyajım da akmadan devam edebildim. 

P.S. (3) Dore renkli elbise alıp siyah elbise ile gitmem partiye nedense manasız oldu ama dore elbisenin rengi güzel, formu çirkin. Neden aldın sorusu ise, gereksiz manasız hareketlerden biri daha. Yaşın ilerlemesi gerzekliği kimi zaman engellemiyor. 





No comments: