Wednesday, May 20, 2015

Mayıs ortası mutluluğu


Genelde yıl ortası mutluluklar mayıs yerine nisan ayında geliyor. Paskalya'dan ya hemen önce ya da sonra artık herkese nasıl uyuyorsa.

... her şeyin gayet mutlu mesut aktığı paris günleri yaşanırken aniden gelişen cern olayı, cenevre, "yıllar sonra doğumgünlerimizi beraber kutlama heyecanı" derken, roberto, virginie derken ve tabii vittorio, carlo ile şahane bir hale dönüşen Cenevre günlerine perşembe sabahı varış, kesinlikle İstanbul'dan daha güzel hava, barbekü öncesi çocukların aperoo heyecanı, elbette şampanya (sana gelsin bebeğim, okuyunca yine hırslanır kendince yorumlar yapar mesajlara sarılırsın), elbette şarap, şahane saint-julien; yemek içmek spa filan dışında yapacak pek bir şey olmayan avrupa'nın orta yerinde elimden tutup da spa'ya götüren virginie, su mutluluğu, jivahill, crozet, yıllar sonra "bugüne kadar nasıl da unutmuşum" diyerek üzerimde bornozla görgüsüzce yemeğe sarıldığım club sandwich, her sabah ve her gecenin vittorio & carlo ile sorciere olarak  geçmesi, çocuklu "dışarda" yemeklerin hiç de sorunlu geçmemesi, paquis ve tiril tiril summer breeze ruh hali, luigia ve şahane margherita'sı olur, göl kenarı olur, steak tartare olur, biere blanche olur, şarap olur, şampanya olur, olur yani, böyle de keyifle gelip geçer 4 gün... 

P.S. İsviçre insanı hiç ama hiç değilim. Çocukluğumdan beri hiçbir zaman sevmedim. Zürih, Basel hiç benlik değil. Ama Cenevre bilmiyorum, nedense güzel geldi. Belki fransızcanın etkisi, belki alman soğukluğundan uzak oluşu, belki Birleşmiş Milletler, belki Unicef, belki Buquicchio etkisi güzel ve keyifli hissettirdi. Ama alman kantonlarını mümkünse sonsuza kadar geçelim. 

P.S. (2)  Aile ilginç bir kavram. Sosyolojik açıdan değil ama sosyal ve gerçeklik çerçevesinden cidden ilginç. En uzaktakinin en yakın olduğu, en yakında gözükenin ise en uzak olduğu bir kavram. Evet, herhangi bir kan bağımız yok ama gerçekten bazı insanlar, bazı kişiler aile gibi. Kendi seçtiğim, kendini hareketleriyle, davranışlarıyla seçtiren gerçek bir aile gibi. Ve o kadar doğru oluyor ki bu ilişkiler... Gerçek olan şu ki, kan bağı olanlar çoğu zaman hiçbir şey ifade etmiyor. Neticede zorunlu ilişkiler zinciri, hele hele işin içine para filan girince daha da fantastik oluyor, çirkinleşiyor. Ama böyle famille de coeur gibi bir şansa sahip olunca insan, yalan değil, ilişkiler bambaşka güzellikte bir yere götürüyor insanı.

P.S. (3) Gel gör ki hayat boyunca ilişkilerde "çuvallamak" bir nevi Allah'ın emri gibi bir şey. Bütün bir hayat ilişkiler üzerine kurulu olduğu için her gün her dakika bir olay, bir hadise yaşanıyor. İnsanoğlunun da en çok sevdiği şey herhalde kendisini kandırabilmesi, olmayanı varmış gibi yaşaması. Kondurmuyor, ihtimal vermiyor, dışarıya göstermeyi inandığı "güzel tablo"nun gerçek olmadığını kabul etmiyor haliyle de saçma sapan ikili ilişkiler, arkadaşlıklar, iş ilişkileri filan yaşamaya devam ediyor. Ne zaman ki uyanıyor (ki çoğunlukla mümkün olmuyor çünkü uyanmak insanoğlunun pek tercihi olmuyor. neticede uyanmak demek sonuçların olacağı davranışlar sergilemek demek), işte o zaman welcome to the real world. Her zaman "güzel" olmasa da "gerçek" her zaman sahte bir dünyadan iyidir.

P.S. (4) Marraine /ma.ʁɛn/ féminin (équivalent masculin : parrain )
Celle qui tient un enfant (son filleul) sur les fonts du bapteme. Mere spirituelle d'un enfant.

La la la la laaaa la la la laaaaa.... 

P.S. (5) Bu arada çocukları mutlu etmek herhalde dünyanın en kolay şeyi. Alınan pahalı tişörtler, Spiderman'lı havalı bluzler filan umurlarında değil. Onlarla oyna ve olabilecek en spastik oyuncağı götür, tamamdır, deli gibi mutlular. Ha, belki yabancılarda böyledir. Çünkü Türkiye'de ne de olsa herkesin çocuğu en zeki, en dahi, en yakışıklı, en güzel, en akıllı olduğu gibi ebeveynlerin de hepsi de birer kanaat önderi, hata yapmaz über bir kişilik. Gerçekten de Türkiye'nin önü megalomaniye doğru çok açık. Cahiller ordusunun megaloman askerleri geliyor, ne güzel...






No comments: