Sunday, May 31, 2015

Never on sunday a la Peggy Guggenheim



Neredeyse sabah erken sportif faaliyet ve zorunlu randevu-toplantı hariç burnumu dışarı çıkartmadığım, deliler gibi çıkartmak isteyip de "manim" olduğu için evde olmak durumunda olduğum, yer yer delirdiğim yer yer karşımdakini (#8'i) delirttiğim günlerin neticesinde cumartesi akşamı artık Peggy Guggenheim olmaya karar verdiğim bir dönemde karar verdiğim şahane cumartesi gecesi buluşması müthiş oldu. Nefes aldırdı, keyif verdi, saucissonların dilimlerinin yanında şampanyadan çıkılmadığı bir gece oldu ve yine "manim"in devam edeceği günlere adaptasyonuna gayet glamour bir motivasyon oldu...

hızlı, heyecanlı, yoğun ve "iyi" buluşmaların olduğu hafta neticesinde gelen cumartesi gecesi ateşi, havanın serin de olsa summer breeze güzelliği, balkonun keyfi, e. & n.k., kadim dostum sekvotka, pek sevdiğim manitası a., galatasaray c., gecenin bir yarısı çok müthiş şekilde gelen e. ve elbette her daim assolist olarak en geç gelen # 8... evet cenevre dönüşünün ganimetleri, saucisson'lar, veuve-clicquot'lar, biraz brie, biraz roquefort, biraz italyan usulu makarna, biraz pancar derken kimsenin bira içmemesi, sekvotka'nın votka dahi içmeyip sadece viski içmesi, bittikçe dizilen sıra sıra şişeler, patlatılan şampanyaların kahkahalarla karışması, gülen insan mutluluğu, senin mutluluğuna mutlu olan insanların varlığı ile sonlanan gece...

P.S. Gecenin tek (komik) fiyaskosu Galatasaray C.'nin kadehleri kaldırıp midesini güzelce doyurduktan sonra gayet rahat şekilde koltukta uyuması hatta horlamaları ile kendince bir efsane yaratması. 

P.S. (2) #8'in omuzları. O beybi!

P.S. (3) Artık Peggy Guggenheim gibi yaşamaya karar verdim. Elbette bir Guggenheim, Rothschild hatta Getty bile olmadığımız için niyetler dilekler kendi mütevazı dünyamızda "hayaller Venedik, gerçekler Cihangir" olarak kalsa da olduğu kadar, nasıl oluyorsa artık. Niyetimi Peggy tarzı ve ruh hafifliğinde içerisinde açıkladığım cumartesi akşamı herkes "en yakışan" dedikten sonra iyice "tamamdır". O meşhur gözlükleri benlik değil ama glamour bir insan kendisi, yaşam tarzını, kaftanlarını alırım. 

P.S. (4) Pazar günü gazetelerde "hayattan çıkartılması gereken insanlar" gibi bir liste vardı. Öyle uzun değil, gayet basit ve kısa. " sinirli, sitemkar, tenkit eden, senin mutluluğundan mutsuz olan, yalan söyleyen, ileri götürmeyen (ki en önemlisi bu galiba)..." aklımda kalanlar. Ama yalan değil okuyunca yaptığım temizliğe mutlu olup gülsem mi, geçip giden sarhoşluk yıllarıma ağlasam mi bilemedim. Tebessüm etmek sağlıklısı herhalde. 

whatever. Yemişim listeyi, Peggy is here bebeğim. 


P.S. (5) Evet, evet farkındayız Türkiye'nin içindeki durumu. Hayata devam edebilmek, her şeye rağmen kendi günümüzü mutlu geçirebilmek, hayata inancı kaybetmemek için her daim direniyoruz. Hedonist veya mazoşist. Herkesin yöntemi farklı. 

Ahh Peggy ve evi...

Sunday, May 24, 2015

Arada Yaşananlar # 2

Evet güzel geniş tahta masalar etrafında değildik, içilenler bira değildi, üzerimizdekiler marin değildi ama yine de tiril tirildik, belki de yılın ilk tiril tiril geceleriydi yaşadığımız. 

...yetişirim yetişemem, yetiştirebilirim, yetiştirebilemem, yazma halinin gidişatı, telaşı derken pek sevdiğim hatta Rey.'in "sen cidden çok seviyorsun hatta çok beğeniyorsun" dediği A.'nın doğumgunu için cuma akşamı iki saatliğine dahi olsa ulus 29, sevdiğim iko kızları, güzel manzara, kalabalık manzara, külkedisi gibi eve kaçış derken gelen tiril tiril cumartesi, beklenmedik şekilde gelişen cumartesi, hayaller paris iken gerçekleşenin daha da fantastik oluşu, planı planlanmadan yapılmış kalabalık gruplu jash öncesi kendisi opera peşinde londra sokaklarındaki a.t.'nin evinde gayet de o yokken sekvotka, e.a. & n.k., galatasaray c. ile kısa bira buluşması deyip jash'a kalabalık, multi kulti ama cihangir c. hariç hiç kimseyi tanımadığım grubun masasına keyifle oturmak, uzun uzun sohbet, rakı, tarama, balık derken nihayetinde sıkıcı düğün peşindeki #8'in gelmesiyle her şeyin daha da mutlu olması ile sonlanması beklenen gecenin cihangir cumhuriyetinde yaşayıp da gerzek ve yapay ve varoş şarkıcı türkücü oyuncu tayfasının cihangir alemlerinden hoşlanmayan biri olarak yıllar sonra bir gece vakti smyrna'ya gitmem ise herhalde en büyük bombaydı.

P.S. Tarama...Lütfen her meyhane yapsın, doğru düzgün yapmayı öğrensin, sakın içine mayonez filan gibi korkunç şeyler koymasın....

P.S. (2) Doğru, bazen doğumgünlerine, partilere gitmeye çok üşeniyorum. Bir sebebi yok ama işte sadece üşeniyorum giyinmeye, süslenmeye, konuşmaya, içmeye filan. Belki yapmak lazım gitmek lazım ama istemediğim şeyleri yapmayı da pek sevmiyorum, yapınca da zaten sevimsiz bir hale bürünüyorum. Ancak bunu değiştiren daha doğrusu kararımı değiştiren tek bir faktör oluyor, o da davet sahibinin kim olduğu, benimle ilişkisinin nasıl olduğu... Cuma günü gittiğim A.'nın ile geçen ay T.'nin doğumgünleri buna güzel örnekler. Deli gibi çalışmam lazımdı, yemeksiz sadece içkili bir organizasyon için kalkıp gitmem çok üşendiriyordu ama gerçekten telefonda A.'nın söyledikleri, gördüğümdeki hali tavrı, mutluluğunu belli edişi..." Tamamdır" benim için. Keza T. için de aynı şey geçerli. #8'in işi vardı, de(y)işik arkadaşlarının hiçbirini tanımıyordum, bizimkilerden kimse yoktu, hiç keyif almadığım bir yerdeydi ama evet, onun için çok önemliydi. O halde sorun yok. Hem o da benim içinde bulunduğum durumu görüp zaten o kadar özenli ve varlığımdan mutluydu ki "tamamdır". Başkasını mutlu etmek güzel ama o kişinin bu mutluluğu yaşayışı ve sana yaşattırışı, hissettişi daha güzel. Nereden nereye değil mi? Kendisine verilen hediyeye, kendisi için yapılan özenli bir davranışa teşekkür etmeyenlerden gerçekten iyi ve kadirşinas bir arkadaşlık duygusu taşıyanlara gelinmiş. İyiymiş bu yol, bebeğim.

Kısacası hayat gayet iyi, bebeğim. Bizde öyle rakı masasındaki ağlak romantik depresif ağır abi tafralarının karşısındakini etkilemek veya masada sözde bir "özgül ağırlık" yaratmak için söyledikleri cümlelerden "hayat seni ne hale getirmiş" tarzı bir hal yok. Aksine bilinçli seçimler, tercihler neticesinde huzur, keyif var. Ha, bir de sonunda ölüm, herkeste olduğu gibi. Ama onda da sorun yok; nasıl olsa benden sonra tufan



Wednesday, May 20, 2015

Mayıs ortası mutluluğu


Genelde yıl ortası mutluluklar mayıs yerine nisan ayında geliyor. Paskalya'dan ya hemen önce ya da sonra artık herkese nasıl uyuyorsa.

... her şeyin gayet mutlu mesut aktığı paris günleri yaşanırken aniden gelişen cern olayı, cenevre, "yıllar sonra doğumgünlerimizi beraber kutlama heyecanı" derken, roberto, virginie derken ve tabii vittorio, carlo ile şahane bir hale dönüşen Cenevre günlerine perşembe sabahı varış, kesinlikle İstanbul'dan daha güzel hava, barbekü öncesi çocukların aperoo heyecanı, elbette şampanya (sana gelsin bebeğim, okuyunca yine hırslanır kendince yorumlar yapar mesajlara sarılırsın), elbette şarap, şahane saint-julien; yemek içmek spa filan dışında yapacak pek bir şey olmayan avrupa'nın orta yerinde elimden tutup da spa'ya götüren virginie, su mutluluğu, jivahill, crozet, yıllar sonra "bugüne kadar nasıl da unutmuşum" diyerek üzerimde bornozla görgüsüzce yemeğe sarıldığım club sandwich, her sabah ve her gecenin vittorio & carlo ile sorciere olarak  geçmesi, çocuklu "dışarda" yemeklerin hiç de sorunlu geçmemesi, paquis ve tiril tiril summer breeze ruh hali, luigia ve şahane margherita'sı olur, göl kenarı olur, steak tartare olur, biere blanche olur, şarap olur, şampanya olur, olur yani, böyle de keyifle gelip geçer 4 gün... 

P.S. İsviçre insanı hiç ama hiç değilim. Çocukluğumdan beri hiçbir zaman sevmedim. Zürih, Basel hiç benlik değil. Ama Cenevre bilmiyorum, nedense güzel geldi. Belki fransızcanın etkisi, belki alman soğukluğundan uzak oluşu, belki Birleşmiş Milletler, belki Unicef, belki Buquicchio etkisi güzel ve keyifli hissettirdi. Ama alman kantonlarını mümkünse sonsuza kadar geçelim. 

P.S. (2)  Aile ilginç bir kavram. Sosyolojik açıdan değil ama sosyal ve gerçeklik çerçevesinden cidden ilginç. En uzaktakinin en yakın olduğu, en yakında gözükenin ise en uzak olduğu bir kavram. Evet, herhangi bir kan bağımız yok ama gerçekten bazı insanlar, bazı kişiler aile gibi. Kendi seçtiğim, kendini hareketleriyle, davranışlarıyla seçtiren gerçek bir aile gibi. Ve o kadar doğru oluyor ki bu ilişkiler... Gerçek olan şu ki, kan bağı olanlar çoğu zaman hiçbir şey ifade etmiyor. Neticede zorunlu ilişkiler zinciri, hele hele işin içine para filan girince daha da fantastik oluyor, çirkinleşiyor. Ama böyle famille de coeur gibi bir şansa sahip olunca insan, yalan değil, ilişkiler bambaşka güzellikte bir yere götürüyor insanı.

P.S. (3) Gel gör ki hayat boyunca ilişkilerde "çuvallamak" bir nevi Allah'ın emri gibi bir şey. Bütün bir hayat ilişkiler üzerine kurulu olduğu için her gün her dakika bir olay, bir hadise yaşanıyor. İnsanoğlunun da en çok sevdiği şey herhalde kendisini kandırabilmesi, olmayanı varmış gibi yaşaması. Kondurmuyor, ihtimal vermiyor, dışarıya göstermeyi inandığı "güzel tablo"nun gerçek olmadığını kabul etmiyor haliyle de saçma sapan ikili ilişkiler, arkadaşlıklar, iş ilişkileri filan yaşamaya devam ediyor. Ne zaman ki uyanıyor (ki çoğunlukla mümkün olmuyor çünkü uyanmak insanoğlunun pek tercihi olmuyor. neticede uyanmak demek sonuçların olacağı davranışlar sergilemek demek), işte o zaman welcome to the real world. Her zaman "güzel" olmasa da "gerçek" her zaman sahte bir dünyadan iyidir.

P.S. (4) Marraine /ma.ʁɛn/ féminin (équivalent masculin : parrain )
Celle qui tient un enfant (son filleul) sur les fonts du bapteme. Mere spirituelle d'un enfant.

La la la la laaaa la la la laaaaa.... 

P.S. (5) Bu arada çocukları mutlu etmek herhalde dünyanın en kolay şeyi. Alınan pahalı tişörtler, Spiderman'lı havalı bluzler filan umurlarında değil. Onlarla oyna ve olabilecek en spastik oyuncağı götür, tamamdır, deli gibi mutlular. Ha, belki yabancılarda böyledir. Çünkü Türkiye'de ne de olsa herkesin çocuğu en zeki, en dahi, en yakışıklı, en güzel, en akıllı olduğu gibi ebeveynlerin de hepsi de birer kanaat önderi, hata yapmaz über bir kişilik. Gerçekten de Türkiye'nin önü megalomaniye doğru çok açık. Cahiller ordusunun megaloman askerleri geliyor, ne güzel...






Sunday, May 10, 2015

"Malum gün" muhasebesi

Ne muhasebenin ilki ne de malum günün. Ama hayat değişiyor, muhasebeler de malum günler de. Yine burada yaptığım bir muhasebeyi hatırlıyorum, herhalde 2009 olsa gerek. Bugünkü ile o günü karşılaştırdığımda düşündüklerim beni haklı çıkarmakla beraber üzerine eklenenler olup hayat değişikliğini beraber getirmiş. Büyük kopuşlar, büyük sonlar, büyük ayrılıklar iddialı, abartılı lafların, tanımların ve sıfatların ardından gelmiş, kabuk derinden değişmiş ve eski yeni büyük harflerle başlamış. 

Bugün ise "tamamdır". Gülerek, keyifle, mutlulukla ve tabii piçlikle. Üzerine çok konuşmaya gerek yok, dediğim gibi "tamamdır". 

Bunun dışında yemişim muhasebeyi, malum günün gelişi şahane oldu...Cumadan başlayan hareketlilik, Sainte Pulchérie'deki Yaşar Kemal toplantısı, görülen eski öğretmenler ve duyulan "hala yaramaz mısın? sorusuna J.A.'nın fantastik cevapları, sevimsiz Zülfü (cidden), gülmekten yere yatıran Selahattin Duman (cidden), Cavit'te ilk kutlama, J.A. & F.A ve pek sevdiğim M. U. ile rakı-hayat-tez-devam derken malum gün cumartesi ile başlayan kutlamalar, İ.K. ile Juno, şahane tematik Mira hediyeleri, gülüşmeleri derken kadim dostum Sekvotka 'nın mekanda olmadan telefon ile şampanya patlatması ile günün iyice güzelleşmesi, yemekten önce tipsy hale gelmek, eve dönerken bugüne kadar bizim cumhuriyetin kafelerine itibar etmemişken tanışıp da cidden sevdiğim ve sadece Sekvotka'nın manitası olarak görmediğim A.T. sayesinde Cihangir mekanlarına uğrayıp E. ve N. ile de kutlayıp #8'e kavuşmak ...

P.S. Papermoon'nun mönüsüne -nihayetinde- steak tartare eklemesi yerinde olmuş, yalan değil. 

Wednesday, May 6, 2015

Met Gala torpilli (erken) cuma eğlencesi # 4

Yalan değil, dükkanın cuma eğlenceleri büyük sekteye uğradı. Dükkanın kendisi belki de sekteye uğradı ama elinde kitapla konuşanların ülkesindeyiz, yalan yok bizde. Ama telaşa gerek yok, yürekler forever cuma eğlencesi. İnadına. O yüzden madem Met Gala yapılmış, madem sabahın köründe Sunshine S. "uyan da Met konuşalım" diye mesaj atmış, o halde bu post yapılır. Baharı sayıklarken yazın geldiği düşünülürse pekala salıdan cuma eğlencesi de gelebilir blog sayfalarına.  

Bu yılki tema Çin min bir şeyler olmuş biraz da garip olmuş ama Met Gala bu teatral bir şeyler işte. Anna Wintour da Anna Wintour'luğu içinde olabildiği kadar teatral olabilmiş Chanel içerisinde.  
Hah, işte efsane çift; yetenekli ama son zamanlardaki müziği ile saçmalayan bir Kanye West ve kendisinden, kıçından, ailesinden bir imparatorluk yaratan Kim Kardashian. Üzerindeki Peter Dundas imzali (yani şu arkadaki güneş gözlüklü beyaz smokinli hafif antipatik tip) Roberto Cavalli. Elbisenin fantastikliğini geçmekle beraber o fantastik ince işli elbisenin kendisinin vücuduna nasıl giydirildiğini geçemiyorum. Bence onun üzerinde dikiyorlar çünkü o kumaşın, o işçiliğin o bacaklardan o kıçtan o göğüslerden geçebilmesi mümkün değil. Ama güzel elbise, orası tamam.


The war of Bodies...Kim vs Beyoncé. Gerçi ilerleyen resimlerde artık milf ötesi Jennifer Lopez de var ama onu kaale alan pek yok artık. Elbise Givenchy imzalı ve gayet kötü. Ama evet, Met Gala güzellik veya zarafet değil, teatral tematik kostümler sahnesi. Elbiseden ayrı olarak o saç ise resmen facia. 
Geceye imzasını atan dünkü çocuk Rihanna olmuş ve gecenin Çin temasına uygun olarak çinli bir tasarımcının kıyafetini giyip gerçek anlamda imzasını atmış. Her türlü başarılı; renk, kuyruk, iddia.Teatral ise hah budur işte.
Tahmin edilebileceği gibi bütün kızlar Stella McCartney giyip tasarımcı ile poz vermiş, ki olay bu Met Gala'da. Yanında tasarımcı ile poz vermek. Geçen senenin it-girl'ü, herkesin pek sevdiği benim ise pek bayılmadığım Cara Delevingne. Bayağı kötü bir kıyafet, bayağı kötü bir göz makyajı. Kalburüstü varlıklı ingiliz ailesinin kızı olarak it-girl'lük bir yere kadar. Beverly Hills'li Gigi Hadid çoktan gelip de aldı bile bayrağı.

Donatella Versace ve Jennifer Lopez. Dikkat çekmek istemişler, başarmışlar. Ama yine de çok gergin, çok botokslu, çok ameliyatlı duruyorlar. Hele o gözleri kısarak dönüp objektife bakmak filan...Offf yıl 2015 yahu, ne yılan bakışı, yılan tıslaması. Yılan çoktan deri değiştirmiş, bu ikisi hala kısık göz gergin yüz peşinde.


Oooo...Büyük kezban Amal Clooney ve artık iyice yaşlanan George Clooney. Dönüşünü Maison Martin Margiela'da yapan John Galliano imzalı kıyafet ve İsveçli'nin pek sevdiği (!) Amal Clooney ... Elbise güzel de bu kızdan kezbanlıktan başka hiçbir şey olmaz. Eğitimi de, insan hakları avukatlığı kariyeri de, ortadoğu kökenlerine eklediği "britanya" vatandaşlığı ne yazık ki bizim saçlarını kesmeyen, mıh mıh söylenen, sürekli üşüyen, gözleri döndürerek konuşan kızlardan farklı kılmamış. O saçlarla her şey çok zor . Bakamıyorum, o kadar kötü. 

Gecenin en güzeli. Öyle böyle güzel değil. Jessica Chastain ve şahane Givenchy elbisesi. Sadece elbise değil kendisi de şahane ve bakmaktan kendimi alamıyorum. 
Hah, depresif celebriti ergenleri buluşup da beraber gelmişler baloya. Bir tarafta ütü surat ve sürekli ailesinin ilgisini çekmeye çalışan eskinin çocuk bugünün ergen şarkıcısı Miley Cyrus diğer tarafta ünlü anne-babaya sahip olmanın dışında ne yaptığını bilmediğim Zoe Kravitz ve ikisi de Alexander Wang içerisinde. Bilmiyorum, kool olmaya çalışan sıkıcı tripler içerisindeki ergenler işte.
Soldaki pek bayılmadığım modellerden Karlie Kloss galiba ama sağdaki Gigi Hadid. Bayağı güzel. Biraz patates surat ama bayağı güzel, değişik bir çekiciliği, dediklari gibi "ışığı" var. DVF elbisesi de şahane olmuş üzerinde. Daha ne olsun?
Genç, rahat, kool ve özgüvenli olduğu için beğeniyorum kendisini. Keşke Chanel yerine daha güzel bir şey giyseydi ama olsun, yine de ışıldıyor.

Jennifer Lawrence'ı ne kadar beğeniyorsam Anne Hathaway'a bir o kadar yapmacık ve sahte olduğu için tahammül edemediyorum. İnanılmaz kötü bir kılık. 70'ler Studio 54'deki Bianca Jagger olmak istemiş ama Kırmızı Başlıklı Kız'ın kötü bir dore kopyası olmaktan ileri gidememiş. Kapüşonlu bir Ralph Lauren, neden ki? 


E işte güzel yaşlananlar da var hayatta. Çok delirmeden, çok kendini kaybetmeden, çok Ajda gibi olmadan. Hem de Dolce& Gabbana içerisinde şahane gözükerek. Helen Mirren bayağı bayağı güzel olmuş.
Olsen Sisters her daim Olsen Sisters. Bir dramatik, bir vampir ama çekicilikleri yüksek. Başkasında olması hiç mümkün değil ama onlarda, kendi tarzlarında her şekilde oluyor. 
Jenna Lyons alamet-i farikasi devasa kemik çerçeveli gözlüklerini çıkartmış, neredeyse tanınmayacak halde. Ama değişen bir şey yok çünkü kendisi her daim kool ve tarz. Tarz ile moda takipçisi arasındaki fark.
Sunshine S.  pek beğenmiş ben hiç beğenmedim Sarah Jessica Parker'ı ancak Custom H&M giymesini beğendim. Ama yine de teatral duruma gayet uygun, yanar döner bir şeyler.
Amerika'nın ünlü ve zengin ailelerinden Getty'lerin damadı ile yaşadığı aleni "yasak" ilişki neticesinde sona eren kariyerini başkası ile nişanlanıp doğurduğu çocukla tekrar canlandıran Sienna Miller ve üzerindekinin tasarımcısı Thakoon. Cidden çok güzel. Kırmızı, payetli, önü açık. Çok çok güzel bir kıyafet. Küçük göğüslülere göre şahane. Giyebilene hayırlı olsun, şahane çünkü. 

Artık pek ortalıklarda gözükmeyen ama NY ile özleşmiş iki tasarımcı. Hayret Donna Karan kabile reislerininkini andıran devasa tahta kolyelerini takmamış (ama bravo tasarımcı olup kendi omuzlarını çirkin gösteren bir şey çizmeyi başarmış) ve yine hayret Calvin Klein yanında görmeye alıştığımız Barbie'nin Ken'ini andıran arkadaşı ile gelmemiş.


Elbise Balmain de Mama Kardashian'da pek olmamış. Tıkız ve şişko göstermiş. Saçlarını galiba Scarlet'ciğiminki gibi yapmayı denmiş ama olmamış, hele hele bütün Kardashian kadınlarının yaptığı o çirkin contour makyajı da New York semalarında epey yapay kalmış.


Kendisi çirkin değil, güzel değil ama sönük ve sıradan. Haliyle güzelim Valentino elbise Claire Danes'de olmamış, her zamanki gibi farkedilmeyen olmuş.

Türk erkeğinin kendisinden "kadınım" diye söz ettiği hatta duramayıp bir de  "yengeniz olur" laflarının kahramanı Irina Shayk. Bilmem, öyle işte. Özelliksiz. Sadece uzun, ince, esmer, renkli gözlü.
Hiç benlik bir insan değil. Adını hatırlayamadığım ingiliz aktris. Ne kıyafeti ne de tipi ile benlik değil. Aslında elbise bayağı güzel ama Met Gala için fazla ciddi, fazla derli toplu. Kızın tipi de sıkıcı.  



Sürekli ağzını yamultarak poz veren ve gerçekten aktör olarak kimin kaale aldığını merak ettiğim Adrian bir şey (yine unuttuğum soyadlarından). Ne bir çekiciliği var, ne ışığı, ne oyunculuğu. Evet, evet biliyoruz kendisinin Oscar aldığını ama bu müthiş bir oyunculuk gösterdiği anlamına gelmiyor. Aynen Gwyneth Paltrow 'ın da Judi Dench gibi gerçek bir oyuncuyu geçip Oscar kazanması gibi.
Hah işte, gecenin sığırı : Justin Bieber. Yeryüzündeki gereksiz insanların herhalde başında geliyor. Yazmaya gerek yok.
Çok uzun oldu, sıkıldım ama güzel bir insanla bitirmek olması gereken herhalde. Manken Karen Elson ve şahane ötesi Dolce & Gabbana elbisesi. Kendisi güzel, elbise güzel. O halde no worries, ne varsa kırmızıda var, kızılda var.

Friday, May 1, 2015

Dream on # 4

Aslında sadece "deniz, sahil, bira" değil bir de içinde şahane NYC vardı ki bayağı eğlenceliydi böyle uyanmak. Hele hele bütün bir şehir olarak hapishanede olduğumuz bir günü, 1 mayıs'ı yaşadığımız düşünülürse...Kendimize teselli, mutluluk kaynağı yaratma çabalarında sefil bireyleriz işte. 

" nyc, g.g., lokantalar, çakal ruslar, bir o kadar çakal olmaya çalışan türkler, bir anda arnavutköy'den denize giriş, hatta minik tekneden denize atlayış, dalgalı ve soğuk marmara denizi, karşı taraftaki eski istanbul'un güzel eski ahşap evleri. "

P.S. Şahane rüyamdan, şahane bireysel mutluluklardan ayrı olarak günün anlam ve önemine kendimce değinmeden edemeyeceğim galiba: "çirkinsiniz. kötüsünüz. insanlarda saygı değil nefret yaratıyorsunuz. ama bir gün her şeyin bittiği gibi bu da bitecek. işte o zaman yenilen o hurmaların çıkışı acı olacak." 

P.S. (2) Puffff..Asıl sıfatı eklemeyi unutmuşum. Her şeyden öte çirkinliği mirkinliği bir kenara attım ama asıl "korkaksınız". Hem de öyle böyle değil.  Anneannemin dediği gibi demek ki bizim bilmediğimiz ama sizin bildiğiniz o kadar büyük kötülükler yapmışsınız ki bu kadar korkuyorsunuz..."

Sosyal mesajımı da verdikten sonra keyfime geri dönebilirim. Kısa bir sonra gelecek olduğuna emin olduğum iç karartıcı habere kadar...