Hiç uzatmadan- bilen bilir- ilk cümlemden belirteyim; hiç ama hiç sevmem kendisini! Hayranlık uyandıran güzelliğini de, Oscar tasdikli oyunculuğunu da, müthiş mutlu evliliğini de, herkesi kıskandıran vücudunu da...kısacası hiçbir şeyini beğenmiyor, kaale alınacak bir hadise olarak görmüyorum. Haliyle bu durumda biraz bir "kıskançlık" olduğunu düşünecekler çıkacaktır; ona da "peki" olacaktır cevabım. Kabul ettiğimden ve doğru bir tespit olduğundan değil aksine değiştirmek için uğraşmayacağımdan ve "kim ne istiyorsa öyle düşünsün" halim neticesinde "peki".
Peki Fani İşler Müdürlüğü'nce sunulan Poor Little Gwyneth'e dönersek...Öğreniyoruz ki kendisi yine kendisi kadar sıkıcı bir müzisyen olan kocasından ayrılma kararı vermiş. Ve aman dikkat! Bu durumun tüm dünyadaki fani işler birimlerine duyurulması "boşanma" filan gibi sıradan, halka özgün, sıradan insanların dilindeki bir kelime ile değil, "conscious uncoupling" gibi yabancı bloglarda "plain english meaning of divorce " olarak dalga geçilen ama pek afili hatta tipik bir Gwyneth açıklaması ile oldu. Bu komik "conscious uncoupling" ifadesi ile zaten yazının en sonunda söyleyeceğime baştan kendisinin yardımı ile ulaşmış oluyorum. Kendisiyle ilgili rahatsız edici olan işte tam da bu! İster süslü ifadelerle olsun ister hukuki terimlerle, günün sonunda olay boşanma değil mi? Evet. Bugüne kadar sürekli ortalık yerlerde ne kadar mutlu bir evliliğe sahip olduğunu söyleyip söyleyip, bugün biz sıradan insanlar gibi boşanma yaşamıyor mu? Evet. O halde hala neyin küstah ifadesi ile kendini duyurma çabası? Bunlar mutsuz insan çığlıkları. Ya da Gwyneth'in örneğine özel olarak "pek de akıllı olmayan mutsuz insanın çığlıkları" demek daha doğru olacaktır.
Mutsuzluk kötü ve üzücü bir şey. Elbette kimse mutsuz olmasın da bu mutsuzluğun sonucu etrafındakilere veya "hayranlarına", her şeyi bilen kanaat önderi, her konu hakkında ahkam kesebilen ve onay veren kişi olarak geri dönmesin mümkünse.
Yine Poor Little Gwyneth örneğinde rahatsız edici şekilde görüldüğü gibi, varlıklı ve ünlü bir ailenin çocuğu olarak doğup yine kariyer ve yaşam tarzı olarak dünya üzerindeki herhalde % 1lik bir kesimde varolan birisi olarak hem kendisinin çok rahat, sevgi dolu, iletişim gücü yüksek, ayakları yere basan olarak kabul edip hem de bununla tamamen ters düşecek bir yaklaşımla, evlere şenlik web sitesinde "must-have fashion item" olarak 2500 dolarlık kaşmir kazak önerisi, cidden güzel resimlerle süslü ve kendince müthiş sağlıklı ama uzmanlarca " the bible of laughable Hollywood Neuroticism" olarak nitelendirilen yemek kitabında sunduğu harikulade diyetin haftalık maliyetinin-balıklar hariç- 155 dolar civarı tutmasının, her türlü mutfak gereci ile beraber mutfak ve temizlik insanı bulunan, harikulade evlerde yaşayıp çocuklarını da bu yaşam tarzında besleyip diğer taraftan kendisi gibi yaşayamayan (ve zaten buna imkanı olmayan) ama evlatlarını da en az kendisi kadar seven sıradan insanları aşağılarcasına " I would rather die than let my kid a Cup-a-Soup" diyebilen bir insan olabilmek küstahlık, şımarıklık, algı bozukluğu ile beraberinde aslında gerçek bir "mutsuzluğun" varlığını düşündürüyor.
Kişi eğer kendisi ile bu kadar uğraşıyorsa, sürekli etrafından kendi yaptıklarına dair onay ve takdir görme ihtiyacını giydiği daracık ve incecik kıyafetler üzerindeki skinny vücuda veya porselen bir cilde sahip olmak gibi fiziksel özelliklerle dışa vuruyorsa, beslenme ve yeme-içme gibi hayattan alınan küçük zevkler gibi konular kendisinin ağzından sıklıkla ve neredeyse dini inançlar kadar katı vaziyette ortaya çıkıyor ve bütün bunlar kendisinin toplumsal varoluş söyleminin neredeyse merkezinde yer alıyorsa o kişinin kendi vücudu içerisinde rahat olduğunu, kendisini sevdiğini, beğendiğine inanmak, Nagehan Alçı'nın boyun damarları çatlarcasına savunduğu AKP'ye inanmak gibi bir şey olacaktır.
Poor Little Gwyneth binlerce dolarlık psikoterapiyi rahatlıkla karşılayacak durumda olduğundan kendisinin sıkıcı mutsuzluğunu geçmek istiyorum çünkü zaten sıkıcı bir insan olmasının üzerinde bir de bu "iyi beslenme, iyi evlilik, iyi ebeveynlik, iyi yaşam guru"luğu konularındaki ahkam kesen hali eklenince zorlayıcı oluyor.
Aynen kendi çevremizdeki etrafımızdaki mış gibi insanlar gibi. Aynen çevremizdeki, toplumsal ve sosyal hayatımızda bir şekilde varolan insanlar da olmayan hayatlarını varmış gibi gösterip bunun üzerinden kendilerine bir algı yaratıyorlar. En mutlu insan, en mutlu çift, en mutlu aşk, en mutlu ebeveyn, en mutlu bebişin anne/babası, en ahlaklı insan, en dindar insan, en dürüst insan...Herkes ne oluyorsa olsun kimsenin bir şey dediği yok da yaşadığı da gösterdiği de bir olsun. Yoksa kimsenin kalori hesabı sayıyor diye bir başkasına edecek laf edecek hali yok (aptalca ve saçma bulabilir). Evlilik (veya başka bir şey) mutsuzsa mutsuzdur biter gider yerine başka bir şey olur (veya olmaz) ama "biz cennette yaşıyoruz şahane hayatımız var çok mutluyuz evimizin bahçesinden çikolata deresi akıyor" tadında abartılı mutluluk ifadeleri kullanıp, günü gelip de gerçek ortaya çıktığında netice o muhteşem aşkın sonu olunca başkalarının gülmesine de eleştirmesine de ya da laf etmesine şaşmamak lazım. Hem bu kadar da kasmamak lazım. Kim bilir bu kadar her şeyin dışarıya farklı gösterilme hali için gösterilen çaba, mutluluk için sarfedilse ve ufak eğlenceler olsa herhalde sonuç bu kadar sıkıcı ve mutsuz olmaz.
İşte bu yüzden Poor Little Gwyneth konusu oldu. Yoksa çok da fifi! Zaten ülke batmış, yiyen yedikçe daha da çok yemiş, içine etmiş. Arada bir bu fani işlerin balon eğlencesi olmasa, kafaya sıkıp gitmek gerekebilir, o kadar boğucu çünkü her şey.
Bunlar da Poor Little Gwyneth bonusları olsun, eğlencesi olsun. Allah'tan benim gibi kendisinden hazzetmeyen o kadar çok insan var ki, komikliklerine ulaşmak çok kolay. Ama cidden zekası ayrı bir parlak kendisinin, onu da geçmemek lazım!
* On beauty: “You know, I use organic products, but I get lasers. It’s what makes life interesting, finding the balance between cigarettes and tofu.”
* I think that women, especially women in my job, come to me because they know I’m very loving and nonjudgmental and I’m not competitive, and I’ve been through a lot.
* When asked what her last meal would be: “Oysters and cocktail sauce, and then a baked, stuffed lobster and french fries. I would have a baguette and a cheese course for my dessert, and red wine. I drank like crazy [when the kids were babies]. How else could I get through my day?”
Peki Fani İşler Müdürlüğü'nce sunulan Poor Little Gwyneth'e dönersek...Öğreniyoruz ki kendisi yine kendisi kadar sıkıcı bir müzisyen olan kocasından ayrılma kararı vermiş. Ve aman dikkat! Bu durumun tüm dünyadaki fani işler birimlerine duyurulması "boşanma" filan gibi sıradan, halka özgün, sıradan insanların dilindeki bir kelime ile değil, "conscious uncoupling" gibi yabancı bloglarda "plain english meaning of divorce " olarak dalga geçilen ama pek afili hatta tipik bir Gwyneth açıklaması ile oldu. Bu komik "conscious uncoupling" ifadesi ile zaten yazının en sonunda söyleyeceğime baştan kendisinin yardımı ile ulaşmış oluyorum. Kendisiyle ilgili rahatsız edici olan işte tam da bu! İster süslü ifadelerle olsun ister hukuki terimlerle, günün sonunda olay boşanma değil mi? Evet. Bugüne kadar sürekli ortalık yerlerde ne kadar mutlu bir evliliğe sahip olduğunu söyleyip söyleyip, bugün biz sıradan insanlar gibi boşanma yaşamıyor mu? Evet. O halde hala neyin küstah ifadesi ile kendini duyurma çabası? Bunlar mutsuz insan çığlıkları. Ya da Gwyneth'in örneğine özel olarak "pek de akıllı olmayan mutsuz insanın çığlıkları" demek daha doğru olacaktır.
Mutsuzluk kötü ve üzücü bir şey. Elbette kimse mutsuz olmasın da bu mutsuzluğun sonucu etrafındakilere veya "hayranlarına", her şeyi bilen kanaat önderi, her konu hakkında ahkam kesebilen ve onay veren kişi olarak geri dönmesin mümkünse.
Yine Poor Little Gwyneth örneğinde rahatsız edici şekilde görüldüğü gibi, varlıklı ve ünlü bir ailenin çocuğu olarak doğup yine kariyer ve yaşam tarzı olarak dünya üzerindeki herhalde % 1lik bir kesimde varolan birisi olarak hem kendisinin çok rahat, sevgi dolu, iletişim gücü yüksek, ayakları yere basan olarak kabul edip hem de bununla tamamen ters düşecek bir yaklaşımla, evlere şenlik web sitesinde "must-have fashion item" olarak 2500 dolarlık kaşmir kazak önerisi, cidden güzel resimlerle süslü ve kendince müthiş sağlıklı ama uzmanlarca " the bible of laughable Hollywood Neuroticism" olarak nitelendirilen yemek kitabında sunduğu harikulade diyetin haftalık maliyetinin-balıklar hariç- 155 dolar civarı tutmasının, her türlü mutfak gereci ile beraber mutfak ve temizlik insanı bulunan, harikulade evlerde yaşayıp çocuklarını da bu yaşam tarzında besleyip diğer taraftan kendisi gibi yaşayamayan (ve zaten buna imkanı olmayan) ama evlatlarını da en az kendisi kadar seven sıradan insanları aşağılarcasına " I would rather die than let my kid a Cup-a-Soup" diyebilen bir insan olabilmek küstahlık, şımarıklık, algı bozukluğu ile beraberinde aslında gerçek bir "mutsuzluğun" varlığını düşündürüyor.
Kişi eğer kendisi ile bu kadar uğraşıyorsa, sürekli etrafından kendi yaptıklarına dair onay ve takdir görme ihtiyacını giydiği daracık ve incecik kıyafetler üzerindeki skinny vücuda veya porselen bir cilde sahip olmak gibi fiziksel özelliklerle dışa vuruyorsa, beslenme ve yeme-içme gibi hayattan alınan küçük zevkler gibi konular kendisinin ağzından sıklıkla ve neredeyse dini inançlar kadar katı vaziyette ortaya çıkıyor ve bütün bunlar kendisinin toplumsal varoluş söyleminin neredeyse merkezinde yer alıyorsa o kişinin kendi vücudu içerisinde rahat olduğunu, kendisini sevdiğini, beğendiğine inanmak, Nagehan Alçı'nın boyun damarları çatlarcasına savunduğu AKP'ye inanmak gibi bir şey olacaktır.
Poor Little Gwyneth binlerce dolarlık psikoterapiyi rahatlıkla karşılayacak durumda olduğundan kendisinin sıkıcı mutsuzluğunu geçmek istiyorum çünkü zaten sıkıcı bir insan olmasının üzerinde bir de bu "iyi beslenme, iyi evlilik, iyi ebeveynlik, iyi yaşam guru"luğu konularındaki ahkam kesen hali eklenince zorlayıcı oluyor.
Aynen kendi çevremizdeki etrafımızdaki mış gibi insanlar gibi. Aynen çevremizdeki, toplumsal ve sosyal hayatımızda bir şekilde varolan insanlar da olmayan hayatlarını varmış gibi gösterip bunun üzerinden kendilerine bir algı yaratıyorlar. En mutlu insan, en mutlu çift, en mutlu aşk, en mutlu ebeveyn, en mutlu bebişin anne/babası, en ahlaklı insan, en dindar insan, en dürüst insan...Herkes ne oluyorsa olsun kimsenin bir şey dediği yok da yaşadığı da gösterdiği de bir olsun. Yoksa kimsenin kalori hesabı sayıyor diye bir başkasına edecek laf edecek hali yok (aptalca ve saçma bulabilir). Evlilik (veya başka bir şey) mutsuzsa mutsuzdur biter gider yerine başka bir şey olur (veya olmaz) ama "biz cennette yaşıyoruz şahane hayatımız var çok mutluyuz evimizin bahçesinden çikolata deresi akıyor" tadında abartılı mutluluk ifadeleri kullanıp, günü gelip de gerçek ortaya çıktığında netice o muhteşem aşkın sonu olunca başkalarının gülmesine de eleştirmesine de ya da laf etmesine şaşmamak lazım. Hem bu kadar da kasmamak lazım. Kim bilir bu kadar her şeyin dışarıya farklı gösterilme hali için gösterilen çaba, mutluluk için sarfedilse ve ufak eğlenceler olsa herhalde sonuç bu kadar sıkıcı ve mutsuz olmaz.
İşte bu yüzden Poor Little Gwyneth konusu oldu. Yoksa çok da fifi! Zaten ülke batmış, yiyen yedikçe daha da çok yemiş, içine etmiş. Arada bir bu fani işlerin balon eğlencesi olmasa, kafaya sıkıp gitmek gerekebilir, o kadar boğucu çünkü her şey.
Bunlar da Poor Little Gwyneth bonusları olsun, eğlencesi olsun. Allah'tan benim gibi kendisinden hazzetmeyen o kadar çok insan var ki, komikliklerine ulaşmak çok kolay. Ama cidden zekası ayrı bir parlak kendisinin, onu da geçmemek lazım!
* On beauty: “You know, I use organic products, but I get lasers. It’s what makes life interesting, finding the balance between cigarettes and tofu.”
* I think that women, especially women in my job, come to me because they know I’m very loving and nonjudgmental and I’m not competitive, and I’ve been through a lot.
* When asked what her last meal would be: “Oysters and cocktail sauce, and then a baked, stuffed lobster and french fries. I would have a baguette and a cheese course for my dessert, and red wine. I drank like crazy [when the kids were babies]. How else could I get through my day?”
No comments:
Post a Comment