Türkiye gülmenin ayıplandığı, kimi ortam ve meclislerde ucuz kaçtığının düşünüldüğü, hele öyle sokakta toplum içerisinde filan mutlulukla gülen insanlara bakıldığı, "ne var ya bu kadar gülecek edepsiz!" veya "neden bu kadar mutlu ki" düşüncelerinin akıllardan geçtiği bir ülke. Haliyle yetiştirilirken büyürken belki aileden değil ama çevreden, her şeye karışmayı seven hatta kendinde bunun hakkını gören toplumsal hayat aktörlerinden uyarıları duyuyor, ne yazık ki törpüleniyoruz.
"Ciddiyet iyidir saygı uyandırır", "anne baba dediğin ciddi olur" , "öğretmen, müdür, vali, kaymakam, devlet erkanı hep ciddidir, ciddiyetle yönetir, yönetmenin tek yolu ciddiyettir laubaliliye yer olmaz".
Artık pek öyle değil. Dünyada zaten değil de bizde de bir şekilde değişiyor. Geç ve ne yazık ki bezdirici şekilde zorlu olsa da değişiyor, başkalarının mutluluğundan mutsuzluk duyma hali biraz biraz azalıyor. Veya daha doğru bir ifade ile "azalmasa da" kendi hayatlarında mutlu olanların, gülenlerin, kahkaha atanların etraflarında bulunan ve büyük bir mutsuzlukla onların mutluluğunu seyredenleri kaale alma dürtüsü siliniyor. İşte asıl müthiş olan bu! O yüzden gülmek-forever-! inatla!
Gülmeye duyulan garip kin duygusu yeni değil. Ne bizde, ne de ecnebi toplumlarda. Tarihsel ve kültürel bir süreci de var. Ama işte o schadenfreude bakışları, duyguları çok da kaale almamak, ilerlemek lazım. Baktın olmuyor, etraf sadece bunlarla dolu, o zaman da ufak ufak gitmek lazım. Dedikleri gibi "home is where the heart is", dert değil, yeni bir yerde, yeni bir ev de olur yeni bir dünya da kurulur yeni bir çevre de kazanılır yeni bir sağlıklı ilişki biçimi de gelişir, olur yani...
... " Gülme üstüne konuşuluyordu", dedi Jorge tersçe. "Güldürüler, kafirler tarafından seyircileri güldürmek için yazıldı iyi de olmadı. Efendimiz İsa, hiç güldürü ya da masal anlatmadı; o yalnızca Cennet'i nasıl elde edeceğimizi öğreten açık seçik meseller anlattı".
" Sorabilir miyim" dedi William, "İsa'nın gülmüş olabileceği düşüncesine niçin bu kadar karşısınız? Gülmenin tıpkı banyo gibi bedenki sıvıları veya bedenin öteki sayrılıklarını, özellikle nedensiz can sıkıntısını sağaltamaya yarayan iyi bir ilaç olduğuna inanıyorum ben". ..
Gülün Adı, Umberto Eco, sayfa 194-195
"Ciddiyet iyidir saygı uyandırır", "anne baba dediğin ciddi olur" , "öğretmen, müdür, vali, kaymakam, devlet erkanı hep ciddidir, ciddiyetle yönetir, yönetmenin tek yolu ciddiyettir laubaliliye yer olmaz".
Artık pek öyle değil. Dünyada zaten değil de bizde de bir şekilde değişiyor. Geç ve ne yazık ki bezdirici şekilde zorlu olsa da değişiyor, başkalarının mutluluğundan mutsuzluk duyma hali biraz biraz azalıyor. Veya daha doğru bir ifade ile "azalmasa da" kendi hayatlarında mutlu olanların, gülenlerin, kahkaha atanların etraflarında bulunan ve büyük bir mutsuzlukla onların mutluluğunu seyredenleri kaale alma dürtüsü siliniyor. İşte asıl müthiş olan bu! O yüzden gülmek-forever-! inatla!
Gülmeye duyulan garip kin duygusu yeni değil. Ne bizde, ne de ecnebi toplumlarda. Tarihsel ve kültürel bir süreci de var. Ama işte o schadenfreude bakışları, duyguları çok da kaale almamak, ilerlemek lazım. Baktın olmuyor, etraf sadece bunlarla dolu, o zaman da ufak ufak gitmek lazım. Dedikleri gibi "home is where the heart is", dert değil, yeni bir yerde, yeni bir ev de olur yeni bir dünya da kurulur yeni bir çevre de kazanılır yeni bir sağlıklı ilişki biçimi de gelişir, olur yani...
... " Gülme üstüne konuşuluyordu", dedi Jorge tersçe. "Güldürüler, kafirler tarafından seyircileri güldürmek için yazıldı iyi de olmadı. Efendimiz İsa, hiç güldürü ya da masal anlatmadı; o yalnızca Cennet'i nasıl elde edeceğimizi öğreten açık seçik meseller anlattı".
" Sorabilir miyim" dedi William, "İsa'nın gülmüş olabileceği düşüncesine niçin bu kadar karşısınız? Gülmenin tıpkı banyo gibi bedenki sıvıları veya bedenin öteki sayrılıklarını, özellikle nedensiz can sıkıntısını sağaltamaya yarayan iyi bir ilaç olduğuna inanıyorum ben". ..
Gülün Adı, Umberto Eco, sayfa 194-195
No comments:
Post a Comment