Friday, April 5, 2013

Cuma eğlencesi # 4

Aslında aklımdaydı da, işte araya bir sürü olay girdi, durum girdi, cuma eğlencesini yazamadım, içimdeki kötülükleri dışarı saçamadım. Ruhumun yukarlarda bir yerlerde, resmen supreme bir dönemde olduğum için iyice kötülükler kraliçesiyim, hele hele şekerimin de oynaması sebebiyle kısa zaman dilimlerinde tepkisel ve ergen agroluğunda ilerliyorum (bilmeyenler için belirteyim; gençlerin kullandığı ve bana hep bir yabancı dil, bilmediğim bir dili konuşuyormuşlarcasına bir tınıya sahip olan günümüz türkçesinde agro=agresif demek oluyor. fyi, bebeğim)

Yanındaki, biz türk kızlarının özel günlerdeki olmazsa olmazı maşa ile yapılmış yarım metre bukleli saçlı kızlarla olan birlikteliğini basit bir talihsizliğe vererek sadece Kate Lanphear ile ilgilenip yine saç rengine olan hayranlığımla bakıyorum. Daha bugün dedim İsveçli 'ye "herhalde beyaz sarı saçlı olmak içimde kaldı" diye. Cidden herhalde öyle. Çünkü yapanlara hele yakıştıysa resmen hayranlıkla bakıyorum. Aynen Kate Lanphear 'a olduğu gibi de ne yazık ki gözüm yanındaki korkunç tiplere de kaymıyor değil. Neden aynı karede olup koolluk macerasını bitirdin diyesim geliyor.


 Adamı da kızı da tanımıyorum sadece kızı çok beğendim. Saçlarını, rujunu, dövmelerini, ojesinin rengini. Böyle saçlar görünce hemen benimkiler de uzasın istiyorum, kakül kestireyim istiyorum ama üşeniyorum. Bilmiyorum, belki motivasyon gerekiyordur, acaba # 8 ile istişare mi etsem, alsam mı gazı "go for it baby" gibilerinden; "kendi kararlarımı veremiyorum" ya, "onay görmeye ihtiyacım var" ya (blogda "yarılarak gülme" ifadesinin nasıl yapılacağını bulmam lazım. msn yazışmalarındaki gibi gülücük koyamayacağıma, kahkaha efekti yazamayacağıma göre bir şey bulmam gerek "yarılarak güldüğümü" belirtmek için. aynen bu cümleden sonra olduğu gibi.) ...


Şimdi, aşağıdaki hanımefendi Jackie Kennedy veya Jackie O.'nun kızkardeşi, bir nevi Amerikan kraliyet ailesi gibi bir itibarı var bu aileden gelenlerin. Kıta avrupası ile karşılaştırıldığında sadece birkaç yüzyıllık tarihi olan Amerika için gayet normal bir durum. Hele hele kraliyetlerin, prensliklerin, düklüklerin olmadığı bir yerde nisbeten köklü, zengin, varlığını sürdürebilmiş aileler hele bir de fransız kökenli soyadı filan taşıyorlarsa toplumda kraliyet ailesi etkisi yaratıyor. whatever. Evliliklerinden birini bir prens ile yapmış hanımefendinin kendisi 80 yaşında ve hala dimdik ve tarzına sahip bir insan olmasından mütevellit sayfada yerini alıyor. Yoksa prensesliği, asil kanı pek kaale almıyoruz (alsak gerçekten de tarzı ile bir başka sıkıcı insan prens williams ile evlenmiş kate bilmemneyi baş tacı ederdik ama cidden o kıyafetler o saçlar ne? onda da var maşa ile dalga dalga yapma arzusu. cidden çözemiyorum bu arzuyu)

 Nerede Lower East Side günlerinde kaykaycılarla takılmalar nerede bugünün partileri? Chloe Sevigny de daimi alter it-girl de şu sıralar iyice beğenmiyorum. Hani hiçbir zaman güzel değildi ama bir farklılığı vardı ama son zamanlarda epey bir söndü. Elbisesi güzel ama üstündeki gereksiz olmuş ama belki üşümüştür bilmiyorum. Çanta da pöti bir şey, alsan olur almasan da olur. Yalnız en boktanı saçlarımız şu an aynı. -yine yarılarak gülüyorum- ama ne yazık ki durum aynen böyle. Tamam, benimkisi onunki gibi kezbanca ortadan ayrılmıyor ve bu renk değil ama yani küt işte ve bu boyda. Hey yarabbim! Vik vik konuşursan olacağı budur.

 
 Hiç beğenmediğim, oldukca sıradan, overrate bulduğum ingilizlerin her yıl çıkarmaya çalıştıkları bir it-girl zorlaması Alexa Chung. Güzellik estetik bunlar göreceli kavramlar, hiç işin orasında değilim. Güzel gözüken çok çirkin gelir, çirkin gözüken de çok güzel gelir insanlara, orası kesin ama bu kız Vogue, MTV vs iteklemeleri olmasa kimsenin farketmeyeceği kadar sönük ve sıradan tipli tarzlı bir kız. Kendine ait olmayan bir tarzı, işte bir şekilde şöhretli birine dönüşmüş olmasından dolayı tasarımcıların verdiği kıyafetlerle süslüyor, bir gün üzerinde Alice In Chains tişörtü ile grunge, bir gün asilzade olarak çıkıyor. Sonuç ise iyi bir askı olmaktan ileriye gidemiyor. Parlamayan, gözükmeyen sadece çok zayıf, temiz yüzlü, verilenleri taşıyabilen bir askı. Ve sıkıcı.

 Adını unuttuğum Ethiyopyalı mankenlerden güzel kadınlardan ve üzerinde kırmızı Jason Wu elbisesi. Her şekilde güzel, elbise de kız da, tarz da, duruş da.


Babasının oğlu. Bryan Ferry'nin oğlu ve güzel manitası. Yani boynuz kulağı daha geçememiş belli ki de takım elbisesinin altına giydiği Converseler şahane olmuş. Kız bayağı güzel kim bilmiyorum. Kıyafeti de hoş. Olmuş işte ya, rahat yani.

 Allah'ım sana geliyorum! İşte sarışın denilince akla bunlar da geliyor. Gerçi sağdaki tutunur da arada yanındakinin korkunç varoşluğunda resmen kaynamış. O kaşlar o saç rengi, o dipler, o üzerindeki, o hiç olmamış içine yakışmadığı DJ kabini feci resmen. Daha fazla bakamayacağım o kadar üstüme bastılar.
 Bob Geldof 'un kızı olmak gibi bir talihsizliğe sahip şöhretli çocuklardan. Pixie Geldof. Yine bu iyi olanlarından. Bunun bir de kardeşi var, çocuk arabasını yürütürken telefonla konuşup arabanın içindeki bebeği düşürüp de telefonu bırakamayan ve tabii bütün ingiliz bulvar gazetelerinde dalga geçilen. Ama ne yapacaksın, annen uyuşturucudan ölmüş gitmiş, ölmeden önce babanı daha genç daha yakışıklı daha efsane Michael Hutchence için terk etmiş, o da seks esnasında boynuna geçirdiği alengirli seks oyuncaklarını denerken ölmüş filan. Bütün bunların üstüne bir de katolik irlandalı Bob Geldof da baban. Zor iş! Ama Pixie burada güzel, hareketi de güzel, elbisesi, ayakkabıları da her şeyi güzel işte.
 Marc Almond. Canım benim! Kadim dostum Sekvotka ile "Marc sandviç yapalım" diye bağırdığımız yıllar önceki Roxy konserinde sahneye Zeki Müren gibi çıkmıştı. Eline de almış şemsiyesini hiç zıpırlık yapmadan pozunu vermiş. Cidden canım benim.

 Vincent Cassel garip ama güzel erkeklerden. Yandaki kızı çok kaale almıyorum haliyle de elbisesi Bottega Veneta olunca da almıyorum. Çünkü güzel değil. Rengi evet ama çok edepli, çok derli toplu, Carolina Herrera asaletinde. Sıkıcı. Oysa bazı Bottega Veneta elbiseler var ki ... Ah hele o göğüslerimden kapanmayan romalı elbisesi olan nasıl da güzeldi. Bir ben bir Kate Upton gerçekten.
 Aman Allah'ım yorumsuzum...Yasmin Le Bon'a olduğu kadar asıl Simon Le Bon'a. Nedir ya o bıyıklar? Katastrofik duo.
 Anja Rubik artık uzun saçlı olsa da genelde güzel mankenlerden. Burada da güzel. Kıyafetinin basitliği, sadeliği, güzelliği, duruşu.
Ve karşınızda Marina Abramovic. Kendisinin efsaneliğini geçiyorum tabii de burada Prenses Lea olmuş halini çok kıskandım. Büyüksün! Ayrıca 1947 doğumlu olduğunu da belirtmek lazım. Bazıları güzel yaşlanıyor. Respect. Her türlü. 
 Soldaki tasarımcı Olivier Theyskens ve biri. Herhalde mankendir. Ama çok güzel. Aşırı beyaz tenli, kısa saçlı harika paltolu harika yeşil paltolu. Belki de sayfanın en güzeli deyip bitiririm, iyi günler iyi yemekle dilerim...


1 comment:

İsveçli M. said...

simon değil o adam, bizim oktay kaynarca.
yanındaki de açelya elmas falan olsa gerek...