Tuesday, June 26, 2012

Le retour # 4



çikletten çıkar gibi çıkmış sürpriz nyc seyahati, g.g., haziran ayının güzelliği, boğmayan sıcaklığı, macera dolu amerika'ya macera dolu başlangıcın g.g. ile karışmış olan birbirimizin pasaportları ile ayrı pasaport memurlarından gayet rahatça geçmemiz, thy'nin dar koltuklarında geçirilen 7 saatlik uçuş derken öğreniyoruz ki bir sonraki uzun uçuşlar ancak business olur yoksa olmaz, pek güzel pek retro pek kool ve tabii heaven like yataklarımız (aynen b. & m. ile gittiğimiz londra seyahatindekiler gibi), hemen sokak, hemen hell's kitchen, hemen ilk yemek, hemen ny vergisi ile tanışış, hemen jetlag'e direniş; 17, ilk kahvaltı, pek diner pek amerikan, pek obez amerikan boyutu ve haliyle yalan olan intolerans-vegan-veji yeme biçimi, ta istanbul'dan rezervasyon yaptığım ve yediğim en güzel hamburger yolunda minetta tavern, "ben artık başka yerde hamburger yemem" , artık bizim olan soho-nolita; 18, brooklyn'de olmayan brooklyn diner, yine soho, sushici diye gidilip steak tartare ile çıktığım blue ribbon, sebze -meyve özlemi, wholefoods, toms, park, şehrin içinde iyi, yeşil, sağlıklık hissettiren park, central park, lower east side güzellliği, soho koolluğu, flame's, roof tutkusu peşinde high heels, balthazar, eggs benedict, supreme suratsızlığı ve inadımdan alışveriş yapmayışım, efsanevi met, güzel met, çıkışta central park parkuru, 5. cadde evleri ve "tamam", kennedyler, jackie kennedy parkuru, demarchelier, fransız garson, bir anda gelen haber ile iş görüşmesi, brooklyn ve plakçıları, ve irish pub ve maç, gitgide artan sıcak, asla anlayamadığım fahreneit ölçüsü, nem ve nemin saçlardaki korkunç etkisi, saatlerce yürüme neticesinde ayaklarımındaki yaralar ve giyemediğim topuklular, "ben gidemem petrossian'a, o bize gelsin" gibi bir manasızlıkla 2 blok ötedeki petrossian'a gitmeyip son gece asıl sushici blue ribbon'a inmek ama yine de "ya ama o kadar istediğini söyleseydin giderdik petrossian'a" pişman olmak ama yine de her şeyin pek güzel, pek keyifli, pek "bilindik" olması ve I heart new york.

p.s. dünya gerçekten küçükmüş deyip sokakta gecenini yarısı yürürken yıllardır ama yıllardır görmediğim çocukluk arkadaşıma rastlamam herhalde en bomba durumlardan biriydi. otisabi. cidden dünya hem küçük hem de fantastikmiş.

p.s. (2) hayır, the bronx'a gitmedim. bir sonraki sefer 6'e atlayıp gitmeyi düşünüyorum ama en iyi plakçılar manhattan'daymış, onu da öğrendik.

p.s. (3) evet, amerikalılar belki sahte vaziyette "hi honey" deyip ama yine de kendileri
ne güvenli, kendilerini yaptıkları işten büyük görmeyip işlerini yapmaya çalışıyorlar bunu yaparken de nazikler. en azından bizdeki karşısındakinin mutsuzluğundan mutlu olma hali çok daha az. bir de gereksiz yere yalan söylemiyorlar, olmuyorsa olmuyor. ülkeye giriş ile anında pasaporttaki "günaydın"a verilmeyen cevap ve bürokratik otorite. çok güzel ya, her dönüş devasa bir mutluluk.

p.s. (4) ilk 1 ay o yiyeceklerden o porsiyonlardan obez olur insan ama sonra herkesin her an her saat aralığında koştuğu bir yerde kesin skinny olur.

2 comments:

Trofolo said...

plak almadan döndün yani.
vay bala vaylar bala.
ne ara vegi oldun bre?

anotherstar said...

yo, gayet de plak aldim..

olmadim ama olmak isterim ama o kadar dirayetli biri degilim.