Sunday, October 2, 2011

Never on sunday # 12


güzel cuma gününün sevimsiz hale dönüştüren yağmurun haftasonuna kalmaması, cumanın sıkıcılığının sürmemesi, cumartesinin güneşi, sonbahar güneşi, hala çorap veya pantalon giymeme inadı ile baharı yaşama inadı, elbise üzerine trençkot ile gidip gelmeli gündüzden geceye yayılan cihangir/nişantaşı seferleri, türkan şoray'ın kardeşi olmaktan başka hiçbir iş yapamamış kaldırımı işgal eden nazan şoray'ın varoş çirkefliği, sözde planlanan fantastik 4'lü buluşmasının fantastik vaziyette patlaması, b. 'nin 90lı yıllar anısı bodrum dövmesinin silinme öncesi (hani o dönemlerdeki tribal veya demet şener vari koldaki dikenli tel dövmeleri-nasıl kabus), the strokes tişörtü ile 21 yaşındaki g.g. , td kahvesi, birası, gece yemeği, juno, strasbourg a., hayranlık bırakan süper minili kızlar (ki hayranım böylelerine. giyebilen giysin lütfen: mini ötesi siyah deri etek üzerinde dökülen dümdüz siyah bir kazak), rüyalarıma giren nehir (ooo beybi), sevmediğim tahammül edemediğim sevgilisini döven pislik yan komşunun yeni bir kız ile görenin hayranlıkla bakacağı pek bir aile pek bir domez hali ve sahteliği, her şeyin altındaki diğer yüz- hakikatiyle korkutan gerçek yüz-, toplantı öncesi kah iktidara kah editöre söylemediğini bırakmayan ama onları görünce yerlere kadar eğilerek yerleri süpüren 40 yaşında sevimli kız çocuğu hareketleri sergileyen televizyoncu müdürün "ikiyüzlülükten nefret ediyorum" nidalarının yalanı, tabasbus hali, televizyoncuların-özellikle de ekran önüne çıkanlarının- insanın yüreğini tüketen şımarık ve sürekli konuşan "bana bakın" halleri-ki şu sürekli konuşma olayını tam olarak çözebilmiş değilim. tamam anlıyoruz ki herkesin onlara bakmalarını istiyorlar ama ilgimizi çekmiyorlar ki- heyecanlara gebe ekim ayı, koskoca bir yaz mevsiminde pazar günlerinin çevredeki mahalledeki tadilatsız, restorasyonsuz matkap sessiz geçmeyen hali ile resimdeki gibi bisikletle ara sokaklardan güneşi takip ederek pantheon 'a ulaşmanın daimi roma arzusu, "ya amsterdam ya ürdün sorusu " ile never on sunday

p.s.
günlerdir özellikle gazetelerde, eğlence eklerinde vs tam gaz pompalanan desperate housewives'ın a la turque halinden kurtulmaya çalışıyorum ancak nafile. oyuncular desen hepsi birbirinden umutsuz vaziyette sıkıcı, konu desen zaten yapılmış olanı bir kez daha yapma durumu ile ancak manasızlık listesinde bir numaraya oynayacak cinsten. ne umuyor olabilirler ki? televizyonculuk acayip bir iş.

p.s. (2) sakin sakin geçeceği düşünülen never on sundayelimde bıraktığı mürekkep izlerine küfrede küfrede sayfalarını çevrilen pazar gazeteleri ile öyle komiklikler sunuyor ki kendimi tutmakta zorlanıyorum. artık tipi ile kim olduğunu bağdaştrıdığım spor televizyoncusu ertem şener ve güvenin tavana vurduğu röportajı... oy oy oy ... işte budur; televizyoncu, ekran önüne çıkan televizyoncu, yorumcu, durmayan çenesi, sürekli "bana bakın ben buradayım" hali ve tabii değil tavana fezaya vuran egosu...hayır olay ne anlamadım ki? dünyayı mı kurtardı veya insanlığın yaşaması için hayati bir buluş mu yaptı da bu ego yükseldikçe yükselmiş. off bir de bu televizyoncu takımın "herkesi tanıyorum" halleri var ki...cidden geçiyorum, yazmaktan yoruldum. gideceğim birazdan. woody'e...

1 comment:

Anonymous said...

Ben de seyredeceğim Woody ama güzel kopya bekliyorum sordum daha sinema çekimiymiş DVD'ler ahahaaa... ama napiim buradaki sinemaya gelmeyecek galiba, bu ay Contagion geldii..

e.k.