Saturday, August 7, 2010
Teach me how to fight, Sherlock !
Ben hiçbir yere kıpırdayamıyorum, Sekvotka diyor ki "çalıyorum gel", M. diyor ki "ya yeter ama ya yağmurda çıkmıyorsun sıcakta çıkmıyorsun yiyeceksin dayağı", çirkin ama karizmatik erkek B. diyor ki, aslında bir şey demiyor, telefonu alıp sadece "seviyesizsin" deyip kapatıyor ama ben sıcaklardan nemden bittim tükendim hiçbir yere çıkamadım. Oysa çıkıp mutluluğumu paylaşmak isterdim dünya ile; gel gör ki ona dahi halim yok. Ama "tamamdır".
Dilim ve bedenim yere yapışmış vaziyette Sherlock Holmes 'ı seyrettim. Robert Downey Jr gitgide nasıl da güzelleşiyor, itliğine itlik katıyor, bir de kool oluyor. Yanında da sümük gibi Jude Law, ki Watson ismi benim için önemlidir, heyecanlandırandır ama işte vıyık vıyık Jude Law hiç çekilmiyor. Kız da olmamış ama yani who cares, Robert Downey Jr bitirmiş filmi, devamında da bitirecek gibi gözüküyor. Ayrıca verdiği dövüş taktiklerine hayranım. Hemen aklımın bir köşesine not ettim. Neymiş birisi saldırırsa hemen kulağına balyoz gibi yumruğu basıyorsun.
Bundan ayrı olarak da lütfen, let's fight then we can make up! Ama yine de her türlü fiziksel aktivite için sıcakların geçmesini bekleyelim çünkü değil bedenimi, parmağımı kaldıracak vaziyette değilim. Beyaz tenli güneş sevmeyen, şekeri reflüsü olan bir insanım. Çıplak dolaşmanın bile yetmediği insanlardanım. Fakat az kaldı. Hem denize, Yunanistan'a kadar yüzmeme. Hem de denizden dönüşümdekine. Oh beybi! Ama o zamana kadar evden çıkması gereken, gitmesi yapması mutlak olan işlere sahip bir insanım. Hem de bugün.
p.s. yara. göz altı, kol, bilek. büyük değil, orta bir çizgi. you just killed me!
Labels:
Cinéphile,
people,
Summer breeze
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment