Monday, June 28, 2010

Ev gibi sanki # 2

Resmen gittik ve geldik. Gerçekten de "ev" gibiydi. Eve gelip gittik gibi oldu.

londra, r., gey kapılım z., görümce büyük k., elbette national gallery, saatlerce pub (ki ben bütün günü geçirebilirim kalkmadan), kötü otel, merkezi yer, p't déj à prêt-a- manger, navy bir insanım, covent garden'da sokakta çalan " show me love ", heyecan, the shunt heyecanı, kapalı demir kapı, kapalı demir kapının açılmaya çalışılması, ama ertesi gün açılan shunt kapısı, "me and my girls", stainer street, bomba şekilde patlayan kıyafet krizi ve coco chanel'in haklılığı: "her kadının bir adet une petite robe noire'ı olmalı", siyah bir elbise ve muhtelif renkteki kemerlerle her güne ayrı tasarım, kimsenin kimseye bakmaması, şort diye pazen don (ama cidden pazenden beyaz don) ile sokağa çıkan kızlar ve tabii kimse bakmasa da bizim bakmamız, portobello, nothing hill, 15+25=40 pound, audrey hepburn chic hediyesi, the castle, duke of wellington, prince albert, the forge, steak tartare, prosecco, konserlerde ilk gün, ağır aksak hyde park'a ilerlerken "aaa better man değil mi çalan? aaa çıkmışlar mı? şok!", yaşlanmış ama çökmemiş eddie vedder, jeff ament, kötü çökmüş stone gossard, çalmaya başlanınca "nasıl olduysa hayret black'i kaçırmamışız" söylemi,, 35 bin kişinin "dudududdudu" nidası ve tabii "we belong together together together", yerdeki plastik bira şişeleri, 35 bin kişinin dağıldığı daracık alanda sıfır olay, sıfır kavga, sıfır polis şiddeti, konserden çıkanlar için kesilen olay, durdurulan trafik, "medeniyet", cidden eğlenceli polis memuru, hammersmith, shoreditch, the albion, brick lane, pis, şahane, graffiti, shepard's bush, ikinci konser gecesi, 50 bin kişi, stevie wonder, yorumsuz ve son şarkı konserlerinde uzun yıllardır çalmadığı "another star", fırlayan ve bir daha asla inmeyen yüreğim, bıraktığım her türlü manasız gereksiz tasa, dönüş ve londra için bir sonraki seferi bekleyiş ...

* olay shoreditch 'dir... saatlerce oturulan kalkılmak istenmeyen pub'dır. malt vinegar sostur. soho'dur. müzik dükkanlarıdır. graffitidir (evet her tarafta banksy baskıları var da stencil sevmiyorum, banksy'e de bayılmıyorum açıkcası graffiti varken). yani sokaktır. forever!
* televizyonda glastonbury.
* yemişim pearl jam'i. ben harper'ı ya, stevie wonder konserini seyrettikten sonra.
* istanbul yağmur sel derken londra günlük güneşlik, 30 dereceydi, r.'nin ilk london şansınaydı bence.
* sakallı (sarışın veya brunette fark etmez ama esmer değil, onu anladık), kolları dövmeli (ama öyle tribal mribal değil, daha başka bir tarz). istikrarlıyım.

No comments: