Gündüz yorucuydu. Önce cenaze (ki vivet'i öyle görmek çok üzücüydü. vivet ya, çocukken okuduğum pıtırcık'larımın kahramanıdır kendisi) ) sonra hastane ve anneannem, biraz hava alış, groove, t.d., ve tüm bunlar sürerken ne yazık ki çok sıkıcı telefon konuşması ( o kadar sıkılıyorum ki cidden hiçbir önemi yok ne söylediğinin ne düşündüğünün. ama şu bir gerçek ki insan aşk denilen şeyi yaşarken ağır aptal oluyor ve ne yazık ki olay bitip de gerçeklerle yüzleşince aptallığının sıkıcılığına dayanmak zorunda kalması daha da vahim oluyor. o yüzden hiç cevap vermeyip "peki" demek en güzeli. nasıl olsa umrumda değil) ve her şeyden uzaklaşma isteği derken ...
Geceye hazırlanırken taktığım "tüy" (lütfen, 16-22 yaşındaki kızların taktıklarından değil), R.'nin doğum günü kutlamasına hazırlık, elbette Cavit (son günlerin popüler mekanı ya, bizim cavit. şoktayım.), çıkarken Cavit Bey'in " dördünüz de birbirinize çok benziyorsunuz" demesi, kalabalık "biz", büyük "biz", kimi anları "uzak" gece, kimi anları kimilerinde "tahammülü zor ve sevilmeyen haller ", devamında ise yan değil, roxy değil, dogzstar, drum n' bass günlerine geri dönüş, fun lovin' djs are our boys, ve ...
No comments:
Post a Comment