Dün gece bir ilk oldu. Manasız ve bir o kadar sıkıcı (sonrasında sevdiğim insanları görmeye gitmiş olsam da gecenin başındaki "sıkıcı" hal geçmedi) ofis yemeğinde (ki sabaha karşı iğrenç yemeklerden zehirlendiğimi anladım) yeni dönem kararlarımdan birini gerçekleştirerek kendimce ilklerimden birini yaşadım (şu "yeni dönem" kararları da ne kadar yalan ve sahtedir).
Geçtiğimiz günlerde bir mektup yazdım. Eskilerden birine. Öyle romantik filan değil aksine düşününce gayet ağır gelebilecek bir mektuptu. Ama asıl önemli olan amacının incitmek değil de hissettiklerim ve düşündüklerimin en doğru şekli ile ifadesiydi. O mektupta da dediğim gibi şöyle bir hata yaptığımı fark ettim: dışardan soğuk ve acımasız gözüksem de bir şekilde hukukum olan insanlara-özellikle de sevdiklerime- çoğu insandan daha fazla özenli ve kırmamaya dikkat ederek davranırım. Ancak bunun bir şekilde bazı anlarda hata olduğunu gördüm. Özellikle de kendime dair yüreğimin üzerinde beni düşündüren hiçbir şey taşımam gerektiğini anladıktan sonra. Taşıdıkça o içimde kalıyor, bir şekilde beni üzüyor ve ileriye gitmemi engelliyor. Yani bana edilen lafları, yapılan saygısızlıkları, üzen davranış biçimlerini, "yok ya elin kadını (adamı) ile ne muhatap olacağım, gereksiz" gibi laflarla geçiştirmemem gerektiğini ve insanlara hadlerini bildirmek gerektiğini anladım. En azından kendim için bu böyle. Başkası ile ilgilenmiyorum ama ben bir şekilde bazı kırıcı davranışları yüreğimde taşıyorum ve bana ağırlık veriyor.
whatever...
Dün gece ilkti. Yakınım değil ama hukukum olan birisi ile. Gerekiyordu. Evine giderken vapurda belki ağlamıştır bilemem, ilgileniyor muyum? Hayır. İnsanları kırmadan veya onlara terbiyesizlik etmeden bunların sonucunu düşünmeli. düşünmelisin. düşünmeliyiz. düşünmeliyim.
No comments:
Post a Comment