Güzel şey "kıymet".
"Kıymet etmek" denilen şey de iyi güzel ama bir de bunu göstermek lazım.
Ama zamanında. Öyle bazı şeyler için çok geç olmadan. Bitmeden, sona ermeden.
Yani daha kaba bir dille ölümden önce, ölüm sevenleri birbirinden ayırmadan önce, arkadaşlıklar tüketilmeden, sevgi denilen ve çok kolayca kullanılan kelime hoyratça yıpratılıp tüketilmeden önce.
Şaşırtıcı -yani beni bilenlere- gelecek ama çok düşünmedim bu şu günlerde. Yani F.A.'nın hiçbir sorun yaşamadan Frankfurt öncesi tesadüfen basit bir taşikardi sorunu sebebiyle gittiği hastane, karşısına çıkan iyi bir kardiyolog, yapılan anjiyo ve hemen karar verilen bypass ile hastanelerde hızlıca geçen şu son birkaç günde hemen hemen hiç düşünmedim. Belki de benim bu kadar büyük bir heyecana bu kadar gerginliğe verdiğim tepki buydu bilemiyorum ama çok az düşündüm, çok az muhasebe yaptım.
Sadece yaşadım. Gerçekten içtenlikle gösterilen kıymeti yaşadım. Düşünmeme gerek kalmadı çünkü kıymeti de kıymetsizliği de yaşadım.
Gelenler, arayanlar, çiçeğe boğanlar, saat başı arayıp merakla bekleyenler, Tabipler Odası'nı ayağa kaldıranlar, çok çok ünlü bir o kadar ulaşılması zor doktoru arayıp sekreterini isyan ettirenler derken kıymeti yaşadım ben ve düşünmeme gerek kalmadı. Neyin ne olduğunu gördüm yaşadım tamamdır benim için. Sevilmeyi, sevildiğimizi, sevildiğini, gördüm dediğim gibi zaten rahattım keyifliydim iyice genişledim, koollaştım.
Sonuç: Sevgi kolay harcanmamalı. Ne sevgililik sevgisi ne de dostluk sevgisi. İkisini de kolay harcayan, beni zamanında üzenlerin sevgilerine kıymet etmediğimi gördüm. Yazık etmişler. Hoyrat davranmamalı insan sevdiğine. Ne dostuna ne sevgilisine. Kıymetlisi gibi hissettirmeli. Çünkü her şey bitiyor. Oysa o biteceğine hiç inanmıyor, aptallık ediyor yıllarca, günlerce. Yüreğini tüketiyor ve sonunda bitiriyor. Bravo. Bitmiş gitmiş. Umrumda mı? Hayır. Ama işte bu yüzden insan ne sevgilisinin ne de dostunun sevgisini hoyratça yıpratmamalı.
*
P.S. geçen gün okulda gördüğüm ve mutlaka bir gece ayarlayacağımı söylediğim çocukluk kahramanımı arayıp f.a.'nun durumundan haberdar ettiğim c.k. 'nın sonrasında haberdar etmek için aradığımdaki her telefonumu "anotherstarcığım" diye açması beni bitirdi desem ... neden bilmiyorum ama galiba "kahramanlık" etkisi bu. hem artık ben ilkokula giden kızçocuğu değilim o da yeni yetme genç değil; her seferinde " ... cığım dinliyorum" der mi bir insan? galiba hastasıyım.
P.S. (2) inançlıydım. her şeyin iyi olacağına dair. kötü olduğum yegane an j.a. ile ameliyat odasına girerken kapıda f.a. 'yı uğurladığımız an oldu. işte o an ağlayarak gayet çirkinleştim. bir insanda ağlamak bu kadar mı çirkin olur? kabus resmen. eciş bücüş oluyor yüzüm.
P.S.(3) f.a. da j.a. da gayet celebriti insanlar ben bunu gördüm bir kez daha. yarabbim. sürekli bir telefon sürekli bir başka celebriti şahsiyetten gelen çiçek, iyi dilek mesajları.
Uyuyacağım birazdan. Breathe- Respire. Ama mutluyum. Hem de çok. Bir de kıymetlilerimin kıymetini yıpratmamayı deneceğim.
"Kıymet etmek" denilen şey de iyi güzel ama bir de bunu göstermek lazım.
Ama zamanında. Öyle bazı şeyler için çok geç olmadan. Bitmeden, sona ermeden.
Yani daha kaba bir dille ölümden önce, ölüm sevenleri birbirinden ayırmadan önce, arkadaşlıklar tüketilmeden, sevgi denilen ve çok kolayca kullanılan kelime hoyratça yıpratılıp tüketilmeden önce.
Şaşırtıcı -yani beni bilenlere- gelecek ama çok düşünmedim bu şu günlerde. Yani F.A.'nın hiçbir sorun yaşamadan Frankfurt öncesi tesadüfen basit bir taşikardi sorunu sebebiyle gittiği hastane, karşısına çıkan iyi bir kardiyolog, yapılan anjiyo ve hemen karar verilen bypass ile hastanelerde hızlıca geçen şu son birkaç günde hemen hemen hiç düşünmedim. Belki de benim bu kadar büyük bir heyecana bu kadar gerginliğe verdiğim tepki buydu bilemiyorum ama çok az düşündüm, çok az muhasebe yaptım.
Sadece yaşadım. Gerçekten içtenlikle gösterilen kıymeti yaşadım. Düşünmeme gerek kalmadı çünkü kıymeti de kıymetsizliği de yaşadım.
Gelenler, arayanlar, çiçeğe boğanlar, saat başı arayıp merakla bekleyenler, Tabipler Odası'nı ayağa kaldıranlar, çok çok ünlü bir o kadar ulaşılması zor doktoru arayıp sekreterini isyan ettirenler derken kıymeti yaşadım ben ve düşünmeme gerek kalmadı. Neyin ne olduğunu gördüm yaşadım tamamdır benim için. Sevilmeyi, sevildiğimizi, sevildiğini, gördüm dediğim gibi zaten rahattım keyifliydim iyice genişledim, koollaştım.
Sonuç: Sevgi kolay harcanmamalı. Ne sevgililik sevgisi ne de dostluk sevgisi. İkisini de kolay harcayan, beni zamanında üzenlerin sevgilerine kıymet etmediğimi gördüm. Yazık etmişler. Hoyrat davranmamalı insan sevdiğine. Ne dostuna ne sevgilisine. Kıymetlisi gibi hissettirmeli. Çünkü her şey bitiyor. Oysa o biteceğine hiç inanmıyor, aptallık ediyor yıllarca, günlerce. Yüreğini tüketiyor ve sonunda bitiriyor. Bravo. Bitmiş gitmiş. Umrumda mı? Hayır. Ama işte bu yüzden insan ne sevgilisinin ne de dostunun sevgisini hoyratça yıpratmamalı.
*
P.S. geçen gün okulda gördüğüm ve mutlaka bir gece ayarlayacağımı söylediğim çocukluk kahramanımı arayıp f.a.'nun durumundan haberdar ettiğim c.k. 'nın sonrasında haberdar etmek için aradığımdaki her telefonumu "anotherstarcığım" diye açması beni bitirdi desem ... neden bilmiyorum ama galiba "kahramanlık" etkisi bu. hem artık ben ilkokula giden kızçocuğu değilim o da yeni yetme genç değil; her seferinde " ... cığım dinliyorum" der mi bir insan? galiba hastasıyım.
P.S. (2) inançlıydım. her şeyin iyi olacağına dair. kötü olduğum yegane an j.a. ile ameliyat odasına girerken kapıda f.a. 'yı uğurladığımız an oldu. işte o an ağlayarak gayet çirkinleştim. bir insanda ağlamak bu kadar mı çirkin olur? kabus resmen. eciş bücüş oluyor yüzüm.
P.S.(3) f.a. da j.a. da gayet celebriti insanlar ben bunu gördüm bir kez daha. yarabbim. sürekli bir telefon sürekli bir başka celebriti şahsiyetten gelen çiçek, iyi dilek mesajları.
Uyuyacağım birazdan. Breathe- Respire. Ama mutluyum. Hem de çok. Bir de kıymetlilerimin kıymetini yıpratmamayı deneceğim.
No comments:
Post a Comment