Genelde retro beğenileri olan bir insan olduğumdan en sevdiğim filmler listesi yapsam 2000li yıllara zor gelir. Gelinse de liste sınırlıdır, bellidir. İşte sabah gazetede resmini gördüğümde tekrar hatırladığım, beğenimi tekrar canlandıran müthiş etkileyici film "La Pianiste"( kesinlikle roman polanski'nin "le pianiste" filmi ile karıştırılmaması gereken bir film. ne roman polanski'yi ne de filmlerini de severim. ayrıca le pianiste filminin insan üzerinde bu kadar etki bırakmasının tek sebebi gerçek hikaye ve yaşanmış büyük acıların gösterildiği bir film oluşudur. yoksa kimse kusura bakmasın ortalamanın üzerine gidecek bir film değildir).
2001 tarihli La pianiste insanı çarpan bir film. Haneke'nin ne kadar usta bir yönetmen, Isabelle Hupert ve Benoît Magimel'in ne kadar usta oyuncular olduğu film bittikten sonra bir kez daha anlaşılıyor. Benoît Magimel ise ayrı bir vak'a demek durumundayım-en azından benim için. Sarışın (ama öyle barbie bebek jude law gibi olmayan) ama it ifadeli, hatta hafif çirkin gibi olup da bu kadar etkileyici adam azdır. Kendisi beni -gerçekten- çarpan, oturduğum yere mıhlayan az sayıdaki erkekten biridir (galiba sarışın beğenen bir insanım. anlamadım ki kendimi de. şöyle bir dönüp baktığımda acı gerçek bu gibi sanki).
2 comments:
Niye acı gerçek olsun şekerim, bildiğin gusto bu.."Esmer erkek" klişesinin dışına çıkan bi insan olduğun için tebrik ediyorum seni.
ahahaha... galiba oyle. ha bir de gitgide babama benzeyen karsi cins tiplemesini begeniyor olabilirim. f.a.'yi dusunursen teorimiz dogru cikiyor.
Post a Comment