Tamam, elbette başlığın referansı It's All About The Benjamins ama artık bizdeki durum benjamins'i geçti, Atlantik'ten koptu, stratejik derinlikte çöktü kaldı. Bir de üstüne 7 Haziran'daki seçimlerin hüsranı gelip koltuğun, iktidarın elden gidip de Pandora'nın kutusunun açılmasını hızlandırınca elbette bir şeyler yapmak, yeni acılar yaratmak, nefret kusturmak lazımdı. E oldu da! Geçen pazartesi bombalar patladı, onlarca genç insan öldü, yürekler acıdı, ruhlar çöktü, ülke iyice çirkinleşti, böğürenler anırmalarına o sinsi mutluluğu kattı ve koltuk peşinden, iktidar peşinden yazılan kötülükler büyüdükçe büyüdü.
Yok, eğlence mutluluk kahkaha keyif bize haram. Kendine bakmak, biraz olsun kendini düşünmek, naifçe hayal kurmak filan bizim buraların işi değil.
Büyük Çirkinlerin yönettiği küçük çirkinler topluluğuyuz, işte. Bu kadar.
Oysa eğlenceli şeylerden, komik yaşanmışlıklardan bahsedecektik geçen hafta. "Evde Magna Carta" deyip gülecektik, gittikçe artan havanın sıcaklığın, nudist olma arzumdan ve tabii her sıcaklarda yaşanan geleneksel "evde havuz kurma" hayalimden bahsedecek dalga geçecektik. Nein! This is Türkiye ! Değil gülmek nefes almak bile lüks.
İnsanoğlundan hoşlanmadığımı bir kere daha anlamış olduk. Hele hele kişisel kara listem bir nevi "hate list"im iyice uzadığını gördüm. Ama yine de hayata, politikaya, ilişkilere, siyasete dair havalı havalı atıp tutup da kendi hayatında bir bok yapamayan "hayaller Paris gerçekler Eminönü" insanları var ki onları itina ile dalga geçtikleri o listeden ayrı tutuyorum. Naparsın, biz bu kadar bir şeylere karşı haysiyetle direnirken, onlar da atıp atıp tutamamanın, ağzından çıkan sözü ayakların takip etmediği hayatların gülünç örneği olsunlar bari...
Ahhh...Nerede şimdi o basit, eğlenceli, kızlı erkekli, bikinili, cintonikli, şampanyalı, nudizm merkezli yaz temalı bol dedikodulu günlerden bahsedilen, tiril tiril summer breeze blog yazılarının yazıldığı yıllar...?
Kalabalık ve yoğun ve hatta gergin geçip giden günler neticesinde bir nikah yemeği, bir bayram yemeği ve bir doğumgünü kutlamasını başarıyla atlatmış bulunuyoruz, mutluyum. Rahatladığım ise kesin, hiç yalan yok.
Hemen bayram öncesi şartların getirdiği neticesinde büyük bir aciliyet ile gerçekleştirilen Strasbourg A.'nın nikah yemeği, nisbeten az insan ama bolca duygu, Sunset, güzel mekan, büyük şaşalı düğün düşünürken bu yemeğin gerçekleşebilmesinin dahi mucize olması hali, belki de en sade ama bir o kadar şaşalı gelinliğin A.'nın üzerindeki güzel hali, güzel ruh halinin her an bir şey olacakmış gibi yaşanan kalp çarpıntıları, "bu günü, bu geceyi de sorunsuz atlattık inşallah" duygusu, çekilen resimler, yaşananlar eğlenceli şaşkınlıklar derken nihayetinde biten ramazan, gelen bayram, şeker bayramı diyoruz biz keyifli bir inatla (inada inat), J.A. & F.A. ile ada, adaya yolculuğun korkunç kalabalık hali, kaçış hali derken gayet mutlu olan J.A. & F.A. , nihayet gerçekleştirilen kutlama yemeği ve yemeğe katılan diğer aile ferdi ma tante M.T., adanın Değirmen kısmı, kutlama yemeğinin bir anda şaşkınlıklara dönüşmesi, herkes büyük harflerle "şok şok şok" desek de artık insanoğlu ile ilgili hiçbir şeyin "şok edici" bir haber olmayışı ve insanoğlunun çoktan çapsızlar cephesinde yer alışı ile şehre 2. gün dönüş, #8 'e kavuşma ve Sabahattin'deki geleneksel bayram yemeği, hafif gergin başlayan ama elbette kahkahaya dönüşen bayram yemeği ile gelen never on sunday...
P.S. "şok şok şok" artık şaşırtıcı bir etkiden ziyade gülünç bir anlam taşıyor. Yaşananın, karşılaşılan davranışın, hareketin şaşırtması değil de düştüğü gülünç durumu işaret ediyor. Ama gerçekten de öyle! İnsanoğlunun düştüğü gülünç durum çok acıklı. Öyle böyle değil. Hele o acıklı hali görmek, tanık olmak...Tamam bir yere kadar komik de sonrasında gülünç ve sıkıcı bir hal alıyor. Ama ne yaparsın, that's life, sürekli bir hayat dersi söz konusu!
P.S. (2) Evet, Değirmen tarafı daha güzel, daha benlik. Gayet iyi olmuş bu yeni seçim!
P.S. (3) Aile bayram yemeğinde herkesin söylediği " hayatta yaptıklarının sonucuna katlanırsın " oldu. Gerçekten de öyle. Büyüklerden tabii duymak yine de garip çünkü evet, hepimiz biliyoruz ki bütün davranışların bir sonucu var ve herkes bir şekilde davranışlarının sonucuna katlanıyor. Yine de yaşam tecrübesi daha fazla olanların "olaylara şaşırdıkça şaşırıp afallayıp 40 yıllık tanıdık dostlarının -bilerek- düştüğü duruma afallamalarını" duymak iyi geldi, bugüne kadar inandığımın bağnazlık değil de hayatın gerçeği olduğunu başka örneklerde görmek kendime inancımı bir kez daha arttırdı. Yok ya, bu saatten sonra insanoğlunun söylediklerine itibar etmek filan beni aşar. So long, words! Söze değil ama davranışa itibar yine en doğrusu. Ama nasıl da masada herkes şoke oldu...Vallahi Allah insanoğlunu -hiçbir yaşta- gülünç duruma düşürmesin...
... " Margaritalar hazırlandı. Avokado soslu guacomole yapıldı. Bu ilk haftasonu buluşmasına çoktan niyetlenilmiş bir heyecandan, dost olma kararlılığından ve keşfetme azminden oluşan bir ruh hali egemendi "... Joan Didion, Mavi Geceler, s. 129
Gerçekten de "kitaptan al haberi" gibi bir durum söz konusu. Bazı yerleri duygusal olarak zorlayıcı, bazı yerleri şaşırtıcı ama güzel bir kitap Mavi Geceler.
Paragrafı okuyunca kendi kendime bayağı güldüm. Ama biraz müstehzi bir ifade ile, yalan değil. Anlamı var mı dersek evet benim için var gayet manidar, gülünç hatta kitaptan al haberi gibi bir durum oldu. Bunun neticesinde kitaptan gelen haberi aldım, kafamdaki ile birleştirdim ve olmasını istediğim ve hissettiğim yerine koydum. Geri kalan ise, eminim önümüzdeki birkac yıl (belki de daha erken bir dönemde) içerisinde birkaç cin tonik (veya bira) ve karşılaşmaya bakar.
Hakim ruh: Hayır, bizim dükkanın değil, pop up store'ın hakim ruhu.
" Mutluluğu, sağlığı, sevgiyi, şansı ve güzel çocukları hala "sıradan dilekler" sayıyorduk ". Joan Didion, " Mavi Geceler", s. 30.
Uzun zamandır Joan Didion'nun heyecanla türkçe basılmasını beklerken gelen güzel olmakla beraber acıklı da. Evet, artık bittiğine göre istediğim her şeyi okuyabilirim ama o kadar ciddiyetin ardından bu fazla oldu sanki. Güzel ama acıklı. Keşke sütyenci amcanın Paris anılarına başlasaydım...
Teslimin ardından gelen "az tatil" ve sonrası ve aylaklık günleri ilerlerken bambaşka şekillenen yeni günlere heyecana kapılmadan yapılan hazırlık, arada yaşanan tatsız ölümler, cenaze törenleri derken ilerleyen zamanlarda yine kapıyı çalması -ne yazık ki- beklenen azrail temalı günlerde pek bir sevilenleri ayakta tutmaya çalışmak, onlarla beraber olmak, destek vermek derken akmaya devam eden hayat, yapılan kimi kutlamalar, görülen kimi tanıdıklar, gidilen kimi mekanlarla geçen arada yaşanlar günleri...
p.s. sinagogdaki tören şahane bir sosyolojik gözlem alanı gibiydi. sosyal dinamiklerle toplumsal ifadelere hiç girmeden daha eğlenceli bulduğum türkiye'nin wannabe beautiful people'nın ne yazık ki beautiful olmayan yüzüne yorum yapıp geçeceğim. bütün kadınların yüzü feci gergin ve aynı ve o kadar gerginliğe rağmen buruş buruş. cidden çok kötü. facelift'e hiç itirazım yok da o kadar paraya, o kadar genç görünme çabasına bari ortaya doğru düzgün bir sonuç çıksa. herkes birbirinin aynısı olduğu gibi herkesin facelift defoları da aynı. istisnai olan tek isim ender mermerci. yaşına uygun ama şahane bir yüze sahip kendisi, oyun arkadaşlarının tersine.
p.s. (2) isveçli 'nin gecikmeli doğumgünü kutlaması vardı cumartesi akşamı. ilginçti; çok uzun zaman sonra bir arada. gerçi "ilginç" doğru bir ifade mi emin değilim çünkü kelimenin sözlük anlamındaki bir ilginçlik yoktu gecede. her şey nasılsa öyle idi. şaşırtıcı, beklenmedik, farklı herhangi bir şey yoktu ama aslında her şey farklıydı. hem de en temelinden olmak üzere. ilginçliğe geri dönersek ise, kelime anlamıyla bir ilginçlik değil ama belki sık yaşanan bir duygu olmayan "kayıtsızlık" (indifférence) duygusunun varlığı ilginç gelmiştir. whatever. ilginç veya değil ama gecenin geçirildiği suna'nın yeri fazlasıyla abartılan, övülen yerlerden biri. yemekler sıradan, servis sıradan, iskelede oturmuyorsan her şey sıradan. hayır, ilk defa gitmiyorum ve evet, her seferinde böyle düşünüyorum. aynı zamanda deniz kıyısında olmasına rağmen hiç öyle summer breeze duygusu veren bir yer değil. fazla zorlama, fazla iteleme. kısacası hayranlarının aksine, benlik mekanlardan değil.
p.s. (3) uzun zamandır görmediğim ve masada pek bir isteyerek karşısına oturduğum julius sezar cidden şahaneydi. yalan değil, pek sevdiğim julius sezar geceyi ilginçleştiren etkenlerdendi. gerçekten "ilginç"leştiren, yani sözlük anlamı ile.
p.s. (4) ancak her şeye rağmen cumartesi akşamı uzun zamandır istediğim kıyafet içeresindeydim. bir nebze olsun yukardakine benzeyen ancak gidilen yer itibariyle çok abartılmayan halde. çok uzun zamandır j.a. "eskiden, fransa'dayken çok güzel giyiniyordun. şimdi burada bütün kızlar nasıl giyiniyorsa öyle giyiniyorsun yani sıradan" deyip duruyordu. haklı da. sarhoşluk yıllarının bir türlü tükenmeyen sonuçlarından birisi daha.; yakın çevreyi oluşturan sıradanlığa uyum sağlama baskısı, ehlileşme, sıradanlaşıp ehlileştikçe gelen hayallerin, hayatların, rüyaların, umutların, dik duruşun, gösterişin, ifadenin ve hatta kıyafetlerin sıradanlaşması, sönükleşmesi derken guess who's back...hallelujah!
Arada yaşananlar, hızlı yaşananlar, hızlı yaşanmak zorunda olanlar derken nihayetinde bitmesi, teslim derken, jüri derken, jürinin kallavi ve fantastik üyelerinin yorumları, keyifli okuma halleri derken havanın henüz yaz sıcaklarından patlamayan güzel esintisi, tiril tirilliği ile geçip giden günler... nisbeten sakin ama yoğun ama telaşlı geçen geçtiğimiz hafta, pazartesi teslim, cuma jüri, arada pek sevdiğim S.E. ile geçirilen kah tatlıya bağlanan tatsızlığı, kah dostluğu, kah birası, kah kahvesi, kah patates kızartması ile tüm bir beşiktaş gününi takiben jüri günü, cuma günü, kutlama günü, Juno günü hatta pek bir keyifli coşkulu eğlenceli Juno kutlama günü derken bir anda gelen sakinlikle başlayan yeni hafta, "aman 1-2 gün oturayım" derken gidilen Iassos, deniz, sun kissed days, elbette polisiye romanlar, elbette müzik, elbette bira patates kızartması ve özlemi çekilen # 8 'e doğru koşa koşa İstanbul.
P.S. Arada yaşananların bir de kendi içerisinde arada yaşananları var ki ... Kennedy mi desem, komik ve gülünç halleri mi desem, "vah vah" diye düşündüren tavırları mı desem... Yaşlanmayı özellikle de zarafetle kabullenerek yaşlanmayı bilmek lazım. Hadi yaşlanmak olmasın, "yaş almak" olsun adı. Rahat olmak lazım hayatta.
P.S. (2) Geçenlerde gazetelerden birinde Derwall'in ölümünün üzerinden 8 yıl geçtiğini okudum bir yazıda. Evet, Derwall'i hepimiz seviyoruz, Fenerli olsak da seviyoruz ama benim için asıl can alıcı noktası yazının "8 yıl" ifadesiydi. Çok iyi hatırlıyorum blogda Derwall'in ölümü sonrası yazdığımı, Yeşilköy'de bize çok yakın oturduğunu, gerzek çocuklar olarak sürekli evinin önünden geçtiğimizi filan ama aradaki 8 yılı atlamışım. Daha doğrusu hiç 8 yıl geçmiş gibi gelmiyor. 8 yıl. Yazı ile de rakam ile de sekiz, 8, yıl işte. Ne kadar çok şey yaşanmış sekiz yılda. Aman Allahım...Yok bugün gelinen nokta hiç kötü değil de çok şey yaşanmış, atlatılmış, bitirilmiş, başlanmış...İyi ki. Ama sekiz yıl bebeğim ya. Az değil.