Yalan değil, bu Paris dönüşlerinin etkisi ne yazık ki seyahatin kendisi kadar müthiş olmuyor. Aksine. En son mart 2011'deki seyahat neticesinde yerimden kalkamıyor, süründükçe sürünüyordum. Yani evet, o zaman ufak çaplı bir Post-Petrus etkisi mevcut olsa da bu tip şeyler bende daimi olarak kalmadığı için üç gün (bilemedin 5 gün depresyon, 15 gün içki neticesinde) sonra her şey bir şekilde normale dönüyor. Hayat zaten kendiliğinden aktığı gibi kişinin bu duruma bir bok etkisi de olmadığından kronik vaziyette sarmak manasız oluyor.
Oysa bugün ile dün aynı değil. Her şey ama her şey o kadar farklı ve başka ki. Farklı gözükmeyen dahi bir başka türlü. Düne dönüp de bakınca insan, garipsemiyor da kızıyor kendine. Özellikle de aklına takılan, aklını kurcalayan mevzularda "neden öyle yaptın? , "neden öyle davrandın?" diye soruyor, "neden?"lere yükleniyor, cevaplardan kendine pay çıkartmak istiyor. Gerek var mı? Muhtemelen yok da, insanoğlu işte, fani istekleri, fani düşünceleri var.
Şurası kesin ki bugün ile dün aynı değil. Bununla beraber bambaşka bir bakış açısı ile de dün aslında bugün. Dün yaşanılanlar, dün hissedilenler bugünü yarattı, yönünü çizdi. Dün yaptığımız seçimlerin, söylediğimiz sözlerin, aldığımız kararların, hissettiğimiz ve daha da önemlisi başkalarınca hissettirildiğimiz duyguların neticesini bugünde yaşıyoruz. Bugün gelinen noktaya, bulunulan yere, "dün gece yattım, uyudum, sabah uyandım baktım böyle hissediyormuşum" ile gelinmiyor. Her şeyin bir sebebi, bir mazisi, bir açıklaması var. Ama inandırıcı,ama değil ama that's life. Günün sonunda önemli olan bugünün hali, bugünden ilerisi.
Post Paris sendromuna geri dönersek... Ne özel, ne sosyal, ne de toplumsal hayatta hiçbir şey aynı değil. Geçen geçmiş gitmiş, biten çoktan bitmiş. Hayatlar, dertler, tasalar, sınırlar, kavgalar, ilişkiler, başkanlar, bakanlar, bakkallar, okullar, haneler, telefondakiler, yüreklerdekiler, yatakdakiler, defterdekiler çoktan değişmiş, taşların bir kısmı kırılmış bir kısmı ise iyice toprağa gömülmüş. İyi ki de böyle olmuş!
Bu günler biraz zor geçse de geçen seferki gibi bir dysania durumu olmadığı gibi ilerisi güzel ve aydınlık gözüküyor. Cidden.
p.s. en güzel en sona. karnavalda balık olan vittorio.
Oysa bugün ile dün aynı değil. Her şey ama her şey o kadar farklı ve başka ki. Farklı gözükmeyen dahi bir başka türlü. Düne dönüp de bakınca insan, garipsemiyor da kızıyor kendine. Özellikle de aklına takılan, aklını kurcalayan mevzularda "neden öyle yaptın? , "neden öyle davrandın?" diye soruyor, "neden?"lere yükleniyor, cevaplardan kendine pay çıkartmak istiyor. Gerek var mı? Muhtemelen yok da, insanoğlu işte, fani istekleri, fani düşünceleri var.
Şurası kesin ki bugün ile dün aynı değil. Bununla beraber bambaşka bir bakış açısı ile de dün aslında bugün. Dün yaşanılanlar, dün hissedilenler bugünü yarattı, yönünü çizdi. Dün yaptığımız seçimlerin, söylediğimiz sözlerin, aldığımız kararların, hissettiğimiz ve daha da önemlisi başkalarınca hissettirildiğimiz duyguların neticesini bugünde yaşıyoruz. Bugün gelinen noktaya, bulunulan yere, "dün gece yattım, uyudum, sabah uyandım baktım böyle hissediyormuşum" ile gelinmiyor. Her şeyin bir sebebi, bir mazisi, bir açıklaması var. Ama inandırıcı,ama değil ama that's life. Günün sonunda önemli olan bugünün hali, bugünden ilerisi.
Post Paris sendromuna geri dönersek... Ne özel, ne sosyal, ne de toplumsal hayatta hiçbir şey aynı değil. Geçen geçmiş gitmiş, biten çoktan bitmiş. Hayatlar, dertler, tasalar, sınırlar, kavgalar, ilişkiler, başkanlar, bakanlar, bakkallar, okullar, haneler, telefondakiler, yüreklerdekiler, yatakdakiler, defterdekiler çoktan değişmiş, taşların bir kısmı kırılmış bir kısmı ise iyice toprağa gömülmüş. İyi ki de böyle olmuş!
Bu günler biraz zor geçse de geçen seferki gibi bir dysania durumu olmadığı gibi ilerisi güzel ve aydınlık gözüküyor. Cidden.
p.s. en güzel en sona. karnavalda balık olan vittorio.
No comments:
Post a Comment