Thursday, July 25, 2013

Gereksiz # 9

Gereksiz #9 : şeref listesi 

 Türkiye'deki birçok insan gereksiz bu hayatta. Yalnız Türkiye'deki değil dünya üzerindeki birçok mühim (!) isim her nefes alışlarında bizlerin hayatlarından da çalıyorlar, vaktimizi, gündeliğimizi işgal ediyorlar. Ancak dünya işleri büyük ve kudretli insanların işi olduğu için, kişinin kendi çöplüğünden başlaması herhalde daha anlamlı olur. Güzel bir temizlik için. Şöyle sağlam bir ruh temizliği gibi mesela. Gereksiz ama büyük (!) isimlerin kendi  vicdan temizliklerini ise zaten geçiyorum; yaşlandıklarında içlerindeki çirkinliğin yüzlerine yansıdığı günlerde karşılaşmayı bekliyorum...Muhtemelen bu sefer  gelecek de çok uzun sürmeyebilir, Althusser bizi yanıltabilir bu sefer.


1) Şafak Sezer- Elbette hakkında yazmanın müthiş gereksiz olduğu insanlardan ama işte ne yazık ki kendisi sürekli "bana bakın ilgi gösterin" diye çırpınıyor. Yine benim talihsiz hayatımdan örnek ama ne yazık ki zamanında, sanki buraya da yazmıştım ama hatırlamıyorum, bir televizyon kanal açılışında görmüştüm bunu-yine ne yazık ki-. Servis yapan garsonlardan bir tanesini çağırmış, garson tabağı ona doğru sabit bir şekilde tutarken o da sanki masaya uzanır gibi uzanarak garsonun kendisi için tuttuğu tabaktan yemeğini yemişti. Haliyle bu kadar çirkin bir görüntüyü yakından görmenin ne kadar mide kaldırıcı bir deneyim olduğunu geçip son günlerdeki zavallı haline doğal olarak zerre şaşırmıyorum, sadece varlığının gereksizliğine inancım artıyor.


2) Okan Bayülgen- Seveni, beğeneni, geceleri izleyeni (ki benim için 2006 yazı boyunca etrafımdakilerin hanelerinde gördüğüm şaşırdığım) bol olsa da, yıllar geçtikçe garip bir şekilde artsa da ilk çıktığı günden bugüne değin, değil takdir etmek ilgilenmek takip alanıma dahi girmiş değil. Elbette kendisi ile iletişim kanalları gereği karşılaşıyorum ama bayağı bayağı umrumda değil. . Hal bu olunca da kendisini panpa (biliyorum iğrenç ama son günlerde ağzıma takılan laf bu ne yazık ki. ama evet, kesinlikle feci bir laf, # 8 filan afallayıp bakakalıyor her söylediğimde) olarak görüp "Okan" diye çağıranları geçiyorum ama en çok da onun çok akıllı, çok kool, çok asi, çok bilgili, çok kendine güvenli olduğunu düşünenlere ise yarılarak gülüyorum. Frankofoni gazıyla kurguladığı romantik kısa boylu çirkin ama yetenekli erkek  Serge Gainsbourg hayalini Doğan Apartmanı'nda yine kendisini "kudretli kocam" olarak nitelendiren karısı ile gerçekleştirmeye çalışsa da, kopya olan hep kopya kalırmış, sakilliğe devam edermiş. Yani hayatta gerçekten asi olmak, farklı olmak, tavırda sergilemek, hayatta bir duruş sahibi olmak davet edildiği üniversite konferansında sigara içme yasağını delmek, kendisini uyaran öğrenciyi de uyarmak ile olmuyormuş. Hele hele öyle romantik hallerde parka gidip de bebelere kitap okuyarak hayat dersi vermek ile hiç olmuyormuş. Böyle ele alırmışsın işte. Yok "hava güzelmiş de gençlerin yapacak başka işi yokmuş da,ailemi tehdit ediyorlarmış da...". Ninni gibi geliyor resmen, uzaktan uzaktan bir tını misali... Uyutuyor ama bir yandan da sussa da daha fazla insanlar acımasa kendisine diye düşündürüyor. Evet ya, birine karşı hissedilen duyguların en kötüsü acımak ve kayıtsızlık. Gri bir şey! Ne kırmızı, ne mavi, ne yeşil, ne Johnny Cash koolluğunu yansıtan "siyah" yahut o çok hayran olunan "ak". Sadece gri. Öyle kaykaycı kapüşonlusu grisi filan elbette değil, bildiğin sönük insanlar grisi gri. Bürokrat, devlet memuru, şakşakçı, çanta taşıyan, kurdele kesimlerinde makasın durduğu gümüş tepsiyi tutan, kalabalık açıkhava toplantılarında kabine/gençlik kolları yoklamasından kaçamayan tiplerin giydiği griden. Once a loser, always a loser....

Bu içinde bulunduğumuz yaz günleri, Gezi günleri bizlere hayatlarımızdaki insanların, şirketlerin, tanıdıkların yani beraber vakit geçirdiklerimize dair kimin kim olduğunu göstermedi mi? Peki bu da şahane bir deneyim değil mi? Üzülmeye hiç gerek yok. Aynen biten aşk ilişkileri, arkadaşlıklar, iş bağlantıları, ev kontratları gibi. Gerçek olsun tam olsun benim olsun. Gerisini istiyorsan sen al, benden sana hediye ama benden uzakta. 



No comments: