Thursday, February 22, 2007

Bling Bling Oscar Gecesi...




Malum pazar gecesi Akademi Ödüllerinin gecesi var, yani daha bildik ismi ile Oscarlar sahiplerini bulacak.

Tam anlamıyla bir eğlence gecesi Oscar Ödül Töreni. Red Carpet dedikoduları, Red Carpet kıyafetleri, geceye tüm katılanlara hediye edilen binlerce dolar değerinde Goody Bag, kazanılan heykelcikler ve onu kabul esnasında fışkıran gözyaşları, duygusal konuşmalar...liste uzayıp gider.

Bizde de yıllardır, her Oscar Ödül Töreni geldiğinde geceye hazırlananlar var. Misal Meltem Cumbul.

Hiç hazzetmediğim sahte bir gülümsemeyi mütemadiyen yüzüne yerleştirmiş şekilde duran, bu şekilde poz veren ve o gülümsemeyi asla yüzünden silmeden konuşan insan tipi. Oyunculuğu da bir yere kadar kendisinde. Ne var ki pek bir seviliyor, beğeniliyor türk toplumunca. Türkiye, cidden ilginç bir ülke böyle konularda. Asla anlayamamışımdır komşu kızı Meltem Cumbul' un veya onun mahalle bakkalının entel kızı konumundaki tezahürü içerisindeki arkadaşı İclal Aydın'nın bu denli sevilme, beğenilme nedenlerini. Vardır bir ince durum da, biz göremiyoruz zâr.
Zamanında bir röportajinda söylemişti "ben her yıl Oscar törenine hazırlanıyorum, ne giyeceğimi bile hayal ediyorum" diye. Ne demek bu şimdi ya? Nerde oynadın, ne başarı gösterdin de her yıl Oscar'a hazırlanıyorsun? Yaptığın kadar konuş, yapmadığını ben yaptım deme. Niyetim ne kendisini ne de bir başkasını hakir görmek değil, ancak insanlarin hadlerini bilmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Olmayan bir şeyi yaşıyormuş gibi yaşayanlardan hoşlanmıyorum. Ancak bu yine Türkiye gerçeği değil mi? Olmayan parasıyla, olmayan ekonomisiyle, olmayan dünyasında, "varmış" gibi yaşamak. Bankaların kolaylıkla verdiği limitsiz kredi kartlarıyla, kendi halinde yaşayan insanların bir anda ne oldum delisi olup alemin kralı gibi hissettikten sonra olmayan para ile borçlar ödenemeyince gelen sorunlar, ömür boyu süren borca zincirlenmeler. Yaşa işte kendi dünyanda adabınla. Zor ama artık bunlar bu saatten sonra, çünkü yasak elmanın tadı her şeyden güzel, bırakması da bir o kadar imkansıza yakın.

Olmadığını göstermeye çalışanlara ve sahip olmadıkları hayatları yaşayanlara tahammülüm epey bir sınırlı olduğu için önümdeki liste de uzun. Şarkıcı türkücüsü, futbolcusu, gazetecisi, reklamcısı...uzadıkça uzar bu, hiç girmeyeyeyim en iyisi. Arada bir çıkartır tahlil ederim.
Neticede pazar gecesi Oscar Ödül Töreni var. Geceyi bire bir yaşayacak bir avuç insan, onları seyredecek yüz milyonlarca insan. Hayatın düzeni bu değil mi? Bazıları yapar, bazıları ise seyreder.
Bizim Meltem Hanım da seçer herhalde bir "ball gown" kendisine, yapıştırır o gülümsemeyi yüzüne, hatta Duvara Karşı filminin Berlin Film Festivali'ndeki gösteriminde yaptığı gibi "ödül alacağı biliyordum" tadında bir laf da edebilir kameralara. Şayet isterse ayna karşısında bu sahneyi canlandırması için kendisine saç fırçası gönderebilirim. Merak etmesine gerek yok türk malı değil , % 100 ingiliz malı, Toni & Guy imzalı ama fırça işte neticede fonksiyonu bir yere kadar, ses mes gelmiyor.

P.S. Eh Meltem Hanım'dan neyim eksik benim diye düşüneceğime, ben yukardaki kıyafetlerle giderdim diyorum. Elbise pek abartılı değil ama bir klas duruşu var: Marchesa diye pek beğendiğim bir ingiliz markası. Şimdi herkes Gucci veya Cavalli giyeceği için gecede sıradan olmayı tercih etmem. Mücevher olarak da 1961 tarihli bir Bulgari vintage kolyeyi uygun gördüm(yine herkes gibi pırlanta takacak halim yok herhalde). Ayakkabı olarak da Gina Shoes' u seçiyorum. Sahipleri de Londra'da yaşayan türk bir aile ancak Hollywood onları giyiyor valla.

No comments: