kış çocuğu olmak vs yaz çocuğu olmak...
Arada kesin belirgin farklar var ama yine de çok ehemmiyet göstermemek lazım.
Manasız bir kış çocuğu (ki Allah'tan ocak-şubat doğumlu değil) hatta Şeb-i Arus çocuğu olan #8 ile beraber gelen komik doğumgünü eğlence paketi.
Pazar gününe denk düşen bir doğumgünü günü ile yemeğin haliyle cumartesine alınışı, taaa Etiler'deki adını unuttuğum (ama yemeklerini merak ettiğim) İtalyan lokantasından bildiğimiz sevdiğimiz evimizde hissettiğimiz Cavit'e dönüş, akabinde eller havaya insanı T'nin mekanı Nan'a uğrayış, yağmur, sortie nocturne deyip doğumgünü ile hiç sabah insanı olmayan #8 ile brunch ve tabii Star Wars, patlamış mısır ile özel hazırlanmış doğumgünü eğlence paketinin sonu...
# Brunch denilen şey zor iş...Sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada brunch, kahvaltı filan uğraştırıcı işler, beklemeli, rezervasyonlu, sıraya girmeli işler. Man Repeller'da bile NY'taki brunch sendromu yazılmış. Bizde de bence en komiği özellikle yazın Nişantaşı'ndaki o bazlama mı ne, onu yapan mekanın önünden caddenin başına kadar giden kuyruk mesela. İnanamıyorum resmen. En komiği de taksi şoförlerinin her seferinde "ya hanımefendi burada ne var ne zaman geçsem kuyruk, ne ki burası?" diye sorması. Gerçekten de "bazlama ne?" mesela? Veya "serpme kahvaltı", "Van kahvaltısı" nedir bunlar? Nereden türüyor, ürüyor bir de bilinmeyince "garipseniyor". Efsane ülke Türkiye, her şeyin olduğu ama hiçbir şeyin tam olmadığı ülke... Brunch'a geri dönersek de eğlence paketinin parçası olarak Star Wars'a yakın yer olsun diye aranınca ve mevsimlerden kış olunca eldeki tabii otel brunch'ı oluyor. Güzel miydi? Evet. İstisnai miydi? Hayır. Mutlu olundu mu? Evet. Eğlenildi mi? Evet. Son görüş: yani gitsem de olur gitmesem de olur ama sınırsız sushi ve istridye yemek için gidilir. Yoksa türk usulü kahvaltı için manasız, gerekiz ve pahalı. Ama evet, sushi ve istridye için olur ki sanıyorum çay içmeyen, beyaz peynir yemeyen, çiğ istridye peşinde dolaşan bir ben, bir de birkaç avrupalı turist ile uzak doğulu bakıcıydık. Onun dışında herkes sucuk beyaz peynir poğaça çay gelenekselliğine bir de ocaklarda pişen muhtelif kırmızı etleri ekliyordu.
Brunch'ı bir yana bırakırsak, bir de çıktığı her yurtdışı seyahatinde ettiği kahvaltıdan söylenerek ayrılan, "aç kaldığını" söyleyen Türkler var değil mi? Hayır, bir insan beyaz peynir domates zeytine ne kadar yapışık olabilir? Bu kadar mı dar hayatlar? Allahım hatırlıyorum İtalya'daki otelin kahvaltısı salonunda "bu tip kahvaltıyı hiç sevmediğini neden çay beyaz peynir olmadığını anlamadığını" söylenişini, benim ruhumun çekilişini filan...Ahhhhh... bir kez daha düşününce ürperdim.
# Star Wars... Laf eden çok etmiş de ben etmedim. Hayran olarak ben pek beğendim. Ayrıca manasız anlam yüklemelerden, romantikliklerden kurtuluş da şahane olmuş.
# Irréversible... Güzel ama zor film. Belki anlatmak istediği vermek istediği mesaj, filmin rahatsız edici insanı zorlayan sahnelerinin arasında kaynıyor. Ve tabii tersten seyredince düşününce daha farklı seyrediliyor, daha güzel oluyor. Ayrıca eski de film artık; nereden baksak 15 yıl geçmiş. 15 yılda neler oldu neler? Belki de en dramatiği filmde başrollerdeki Monica Bellucci ile Vincent Cassel'in çoktan boşanmış oldukları. Gaspar Noé de yani iyi ama çok zorlayıcı bir yönetmen. Gerçi bugünlerde sanıyorum daha minnoş filmler çekiyor da o manasız Seul Contre Tous filmini Strasbourg'dayken seyrettiğimi hatırlıyorum da...Aman yarabbim, bu kadar mı gereksiz zorlama olur?
No comments:
Post a Comment