Başlık iddialı ama bir şekilde bizim dükkan da iddialı... Uzakta ve bir şekilde incognito kalmaya çalışarak yaşamaya çalıssa da yine de iddialı.
Ama her şeyden öte zenginliği ile iddialı. Özellikle de dost zenginliği ile...
Geçen hafta gerçekten sevdiğim, Sainte Pulchérie'de tanıdığım ilk arkadaşım E.A. mesaj atmış "iyi misin? bloguna baktım, elini sürmüyor gibisin, her şey yolunda mı?" diye. Elbette bunları daha güzel ve samimi kelimelerle ifade etmiş. Ama yine de bende bazı düşünceleri uyandırmadığını söylemek yanlış olur.
Evet, belki de birkaç yıldır kendi küçük dünyamda pek mutlu pek keyifli olsam da bu ülkede yaşamak mutsuz ediyor, hasta ediyor. Ülkenin çirkinliği, leşliği, kokuşmuşluğu en temel eğlence hallerimi dahi etkileyebiliyor. Doğru, elin herifinin veya karısının yaptıklarına itibar etmemek ve kendi gününü etkilememek lazım ama kimi zaman beceremiyor insan. İşte o yüzden de bazı şeyleri yapmak istemiyor, içinden gelmiyor.
Biraz buydu durumlar. Yazdan beri.
Biraz da yorgunluk. Fiziksel.
Korkunç erken bir saatte kalkıp, bir o kadar korkunç erken bir saatte işe gitmek (hem de gerek yokken, zorunlu değilken) mahvetti beni. Resmen beni mutsuzluğa sürükledi. Karga bokunu yemeden hayata başlama neticesinde akşam 7'de uykumun gelmesine bir de insanlarla muhatap olmak bitirdi beni. Yorgunluktan parmağını dahi kaldıramıyordum, değil dükkana uğrayayım...
Ama o günler de bitti. Hallelujah!
Ruhumun çekilmesi bitmiyor tabii bu ülkede ama onu da .... Yeter artık.
O yüzden pek bir sevdiğim E.A.'nın ilgili mesajı neticesinde zaten kaç zamandır aklımda olan, draft post'lar hazırlayıp bir türlü bitiremediğim bloga dönüşüm tamamdır.
Şimdi dünya düşünsün, bebeğim...
No comments:
Post a Comment