# 8'in "ama bi gittin pir gittin bebeğim" serzenişlerini neredeyse doğru çıkartırcasına gidilen yollar, seyahatlar, tatiller derken iassos günlerinde şekillenen tekne seyahati derken öncesinde erzurum, ,iş, cağ kebabı derken (bu arada "çağ" değil "cağ" kebabı. sorduk herhalde. o yüzden hemen "ona çağ denilir" diye atlanmazsa makbule geçer), bodrum, turgutreis, tekne, j.a. + 40 yıllık arkadaşları n. & y. ve kalimnos ve leros ve deniz, ve ege mavisi ve sürekli yemek sürekli içmek ve o kadar yemeğe o kadar içkiye verilen paraların bodrum yakasıyla ilgisi olmaması, denizin de bizim artık pis olan bodrum denizi ile uzaktan yakından olmaması, yelken terimlerinin yabancılığı, tekne ve deniz kurallarının katılığı ama her halükarda deniz içerisinde olmanın keyfi ile le retour ...
p.s. tekne yolculuğu her zaman zor bir şey. defalarca çıkılmış olması, teknelerin konforlarının yükselmesi filan bir şeyi değiştirmiyor. öyle deniz yelken tutkunu olmayan biri için her daim zor. ha, ama güzel.
p.s. (2) "her şey güllük gülistanlık, hayat çok güzel" sanrısı çok kısa süren bir şey. belki iyi de öyle, gerçeklikten insan hiç ayrılmıyor, her daim gerçeğin soğuk yüzü kendisini hissettiriyor. aynen bir koyda sakin ve huzurlu saatler içerisinde elde içkiler yemek için karaya çıkmayı beklerken karşımıza çıkan Suriyeli kaçak göçmenler ve yürek burkan manzara. İki küçük çocuk iki kadından oluşan en 10 kişilik bir grubun Yunanlılarca kurtarılışı, dağlarda yürürken yırtılmış kıyafetleri, aç ve susuz hallerine rağmen sadece su içip kendilerine ikram edilen yemeklere dokunmayışları ve insanın ülkesini topraklarını bir zorunluluk sebebiyle terk etmek zorunda kalışlarının acı manzarası vs ... gerisinde herkesin değil sadece suratlarının yüreklerinin de bombok oluşunu, gecenin ve takip eden günlerin hep bir buruk geçişini söylemeye pek gerek yok herhalde. o yüzden insan sahip olduğunun değerini bilmeli, "nasıl olsa cepte" diye hoyratlık etmemeli.
p.s. tekne yolculuğu her zaman zor bir şey. defalarca çıkılmış olması, teknelerin konforlarının yükselmesi filan bir şeyi değiştirmiyor. öyle deniz yelken tutkunu olmayan biri için her daim zor. ha, ama güzel.
p.s. (2) "her şey güllük gülistanlık, hayat çok güzel" sanrısı çok kısa süren bir şey. belki iyi de öyle, gerçeklikten insan hiç ayrılmıyor, her daim gerçeğin soğuk yüzü kendisini hissettiriyor. aynen bir koyda sakin ve huzurlu saatler içerisinde elde içkiler yemek için karaya çıkmayı beklerken karşımıza çıkan Suriyeli kaçak göçmenler ve yürek burkan manzara. İki küçük çocuk iki kadından oluşan en 10 kişilik bir grubun Yunanlılarca kurtarılışı, dağlarda yürürken yırtılmış kıyafetleri, aç ve susuz hallerine rağmen sadece su içip kendilerine ikram edilen yemeklere dokunmayışları ve insanın ülkesini topraklarını bir zorunluluk sebebiyle terk etmek zorunda kalışlarının acı manzarası vs ... gerisinde herkesin değil sadece suratlarının yüreklerinin de bombok oluşunu, gecenin ve takip eden günlerin hep bir buruk geçişini söylemeye pek gerek yok herhalde. o yüzden insan sahip olduğunun değerini bilmeli, "nasıl olsa cepte" diye hoyratlık etmemeli.
No comments:
Post a Comment