Saturday, August 30, 2014

Arada yaşananlar # X

muhtemel gestalt günlerinin başlayış konuşmaları, bir şekilde beceriksizlikten hatta şımarıklıktan portishead'e gitmeyip sonrasında haliyle  i.k. ile hayıflanış; neredeyse- belki- iki yıl sonra sekvotka ile beraber, sadece ikili olarak rakı sofrasına oturuş ve bir şekilde kalkmayış, şehir meyhanesi, artık hiç mi hiç aynı olmayan istiklal'de yürürken yine sefahat'e uğrayış derken hafiften döne döne eve varış; karşı'dan eski semtine gelen isveçli ile buluşup süssüz ama güzel, varaklı emanetlerini neredeyse trafiksiz bir cuma gününde td'de görmek ,bir şekilde sönük akan cumanın ardından yine bir şekilde sönük ve summer sadness halinde devam eden cumartesinin miracığım ile aydınlanması, şenlenmesi derken günlerdir akan sönüklüğün juno'da, kendiliğinden gelişen ve hiç rahatsız etmeyen bir kalabalığın içinde, ortasında, keyfinde, kahkahasında bitmesi ve hatta balkon konuşması ile neticelenmesi ardından never on sunday hali; pazartesi, anlamlı pazartesi, # 2, "ooo çok korkutucu, "ooo çok heyecanlı" bir pazartesi; sabah 6 gece 12 saatleri arasındaki trabzon-gümüşhane-giresun-trabzon üzerinden cidden yemyeşil geçen salı, giresunluların katıksız deli olması; radyo günleri, cumanın sıcak ve boğucu saatlerinde arşınlayarak ne kadar uzun olduğunu farkettiğim tepecik yolu'ndaki talihsiz adres aramalar, bulamamaların ardından çirkin ama karizmatik erkek b. & g.g. ile td 'de geçen cuma eğlencesi ile arada yaşananlara "eh maşallah"demek.    


 

Tuesday, August 19, 2014

Le retour # 3

# 8'in "ama bi gittin pir gittin bebeğim" serzenişlerini neredeyse doğru çıkartırcasına gidilen yollar, seyahatlar, tatiller derken iassos günlerinde şekillenen tekne seyahati derken öncesinde erzurum, ,iş, cağ kebabı derken (bu arada "çağ" değil "cağ" kebabı. sorduk herhalde. o yüzden hemen "ona çağ denilir" diye atlanmazsa makbule geçer), bodrum, turgutreis, tekne, j.a. + 40 yıllık arkadaşları n. & y. ve kalimnos ve leros ve deniz, ve ege mavisi ve sürekli yemek sürekli içmek ve o kadar yemeğe o kadar içkiye verilen paraların bodrum yakasıyla ilgisi olmaması, denizin de bizim artık pis olan bodrum denizi ile uzaktan yakından olmaması, yelken terimlerinin yabancılığı, tekne ve deniz kurallarının katılığı ama her halükarda deniz içerisinde olmanın keyfi ile le retour ...

p.s. tekne yolculuğu her zaman zor bir şey. defalarca çıkılmış olması, teknelerin konforlarının yükselmesi filan bir şeyi değiştirmiyor. öyle deniz yelken tutkunu olmayan biri için her daim zor. ha, ama güzel.

p.s. (2) "her şey güllük gülistanlık, hayat çok güzel" sanrısı çok kısa süren bir şey. belki iyi de öyle, gerçeklikten insan hiç ayrılmıyor, her daim gerçeğin soğuk yüzü kendisini hissettiriyor. aynen bir koyda sakin ve huzurlu saatler içerisinde elde içkiler yemek için karaya çıkmayı beklerken karşımıza çıkan Suriyeli kaçak göçmenler ve yürek burkan manzara. İki küçük çocuk iki kadından oluşan en 10 kişilik bir grubun Yunanlılarca kurtarılışı, dağlarda yürürken yırtılmış kıyafetleri, aç ve susuz hallerine rağmen sadece su içip kendilerine ikram edilen yemeklere dokunmayışları ve insanın ülkesini topraklarını bir zorunluluk sebebiyle terk etmek zorunda kalışlarının acı manzarası vs ... gerisinde herkesin değil sadece suratlarının yüreklerinin de bombok oluşunu, gecenin ve takip eden günlerin hep bir buruk geçişini söylemeye pek gerek yok herhalde. o yüzden insan sahip olduğunun değerini bilmeli, "nasıl olsa cepte" diye hoyratlık etmemeli.

Wednesday, August 13, 2014

Yeni Türkiye'den insan manzaraları

Yalan değil, yeni bir gün, bugün. Her şeyi ile yepyeni bir gün. Yeniden doğan güneşi, biten gecesi, yükselen sıcaklığı, gidilecek yerleri yapılacak işleri ile gerçekten de yeni bir gün. Yeniliğine yenilik katan bir başka özelliği ise ilk defa denenmiş bambaşka bir seçim sonucunda değişen yüzler, isimler, mevkii makam sahibi insanlar ... Ama yine de bu kadar istisnai yeniliğe rağmen değişmeyen özellikler, hareketler, insan tiplemeleri de olabiliyor. Hiçbir zaman değişmeyecek Türkiye insan manzaları gibi. Hep bir coşkulu, heyecanlı, iyiliksever, kendinden önce başkasını düşünecek kadar fedakar, asla ön plana çıkmak istemeyen, kendi egosundan ziyade birlikte yaşadıklarının, çalıştıklarının ilerlemesini isteyen, güç karşısında asla kendisini gülünç duruma düşürecek hareketlerde bulunmayan ve tabii her şeyden öte şahsiyetli ve haysiyetli ... Aynen resimdeki gibi. 

Hayırlı olsun. 

P.S. yine de şöyle bir gerçek var ki hayatta hiçbir şey sonsuza kadar sürmüyor. halen dünya denilen yerde yaşıyoruz ve halen insanoğlu ölümsüz değil. ölürken de yanına dünyevi hayatında cebine doldurduklarını alamadığı gibi, yaşarken isminin yanına eklemeyi pek sevdiği ve onlarla kendini özleştirdiği "ulu", "yüce", "büyük" sıfatları da götüremiyor beraberinde. neticede her şey bir gün bitiyor. işte o bitişte nerede olacağını iyi düşünmeli insan. belli olmaz belki yarın inanılan tapılan o düzen bitiverir ve kollamak gerekebilir bağzı arka bölgeleri...

Thursday, August 7, 2014

Le retour # 2

#8'in tabiriyle "ooo bebeğim gittin 20 gün gelmedin" dediği birbirini takip eden tatil günleri; önce iassos, a. ailesi, deniz, midye, yine deniz, yine midye, haliyle artık sonlara doğru patlaması beklenen kavga, istanbul'a dönüş, one nite only ve zürih ve a. & s.  ve göl ve şahane göl suyu ve herkesin yüzdüğü kendisini attığı göl suyu ve boesch tekne ve yemek ve street parade ve fantastik konular ve fantastik insanlar ve fantastik yorumlar ve fantastik yaşananlar ve her köşedeki 911ler ve fantastik özlem ve le retour...

p.s. isviçre bayıldığım, hayran olduğum bir ülke olmadığı için gidip dağlarını görmek, edelweiss peşinde koşmak hiçbir zaman çekici gelmedi. olsa da olur olmasa da olur yerlerden. 6 yılı kapı komşusu olarak geçirmiş hatta ve hatta f.a.'nın görüşmediğim haliyle de aile ağacında amca sıfatı taşıyan kardeşinin 1,5 saat mesafede yaşamasına rağmen sınırı geçtiğim seferler parmak hesabını geçmeyecek kadar sayılıdır. ama işin içine gerçekten sevilen insanlar, arkadaşlar girince iş değişiyor, mesafeler önemsizleşip gidilen yer ise güzelleşiyor. zürih de böyle oldu işte. f.a.'nın kardeşi hiç konuşmadığım, buraya geldiğinde yemeklere kahvaltılara gitmediğim halde olsam da nedense ve anlamsızca bir "davet" halinde. neden ki? yıllarımız ilgisizlik, iletişimsizlik hatta ve hatta nadir iletişim kurulduğu anlarda da "gerçek bir iletişimsizlik ile geçtikten sonra neden görüşelim vakit geçirelim ki beraber? neden tatilimi, keyifli anımı, hayatımdan bir kesiti ona vereyim ki? 

gerçekten insanların yaptıkları davranışların, ettikleri lafların karşılarındakinde herhangi bir yansıması, sonucu olmayacağını düşünmelerine çok şaşırıyorum. her türlü hıyarlığı, düşüncesizliği ettikten sonra hal ve tavırlarını bayağı geniş, komik buluyorum. ama daha da ilginci insanlar hem böyle düşünüp hem de hiçbir zaman aynaya bakmadan, sürekli "diğerini" suçlayarak, eleştirerek yaşayabilmeleri. gerçekten insanoğlu çok fantastik ama çoğunlukla da bir o kadar yorucu bir yaratık. 

whatever. kısacası aile çizelgesinde sözde üst sıralardaki birine emek, para, vakit, keyif vermektense sonradan tanıdığım ama yakınlığı ile başka yerlere gelmiş, beraber vakit geçirmekten keyif aldığım insanları tercih ederim. 

p.s. (2) döndük ettik de yalnız ama güzel ülkem hala aynı çirkeflikte, ucuzlukta, bayağılıkta. en büyük ızdırap da bu olsa gerek. her güne kişisel mutluluk çabası ile başlamak...