Onlarca şahmeran efsanesinin yanı sıra bir de söylenceleri var; "eğer şahmerana bakıp uyursa insan o gece rüyasında gördükleri gerçek olurmuş" gibi. Çocukluğumdan beri şahmeran severim. Gerçi her şahmeranı beğenmiyorum, ya çok suratsız ya çok üzgün ya da çok mutsuz geliyor. Öyle mistik egzotik etkilenmelerim de olmadığı için almış olmak için de almayı hiç istemedim. Mardin şahmeran kenti sanki, her yer, her dükkan, her taraf yarı yılan yarı kadın figürlü şahmeranlarla dolu. Şans eseri belki de en güzeli benim oldu; en mutlu en güzel en sakin gözükenini Hasan Usta'nın oğlundan aldım. Kendisi için yapmış, satmak istememiş, sonra koymuş dükkana. İlk seferinde almadım, pazarlığımı ettim ama yine de almadım ama gece dayanamadım, ertesi gün gittiğimde "abla bu seninmiş zaten" dedi. Yüzünün güzelliği, mutlu ifadesini de söyleyince "yok abla onu biz yapmıyoruz, onun sırrı bu zaten, o anda nasıl bize çizdirtirse kendisini öyle çıkıyor yüzü" dedi. Başka almam zaten, öyle evde batik elbiselerle dolaşan mumlar ve tütsülerle dolu evlerde yaşayan kadınlara dönüşmek istemediğimden bana bir tek bu özel şahmeran kafi gelir, gerisi beni aşar. Neticede ruhum Petrossian ve kaykay arasında gidip gelen bir dünyaya sahip.
dream on ise: 2 ayrı gece, 2 ayrı insan, 2 ayrı ülke, 2 ayrı burun (evet, burun, kendimde burun beğenisinin önemli etken olduğunu farkettim), 2 ayrı sakal, 2 ayrı uzun boy, 2 ayrı geniş omuz, tek şahmeran, tek kennedy, tek cantona.
No comments:
Post a Comment