Ah bebeğim... İyi ki ayrılmışız. İyi ki artık gündemimde yer teşkil etmiyorsun, ilgimi çekmiyorsun, takibimde değilsin.
Şimdi dönüp bakıyordum da, cidden iyi ki ayrılmışız... O manasız sevgi, o abartılı coşku, o sözde "yüksek yüksek tepelerdeki" heyecanın gereksizliği. Gerçekten iyi ki ayrılmışız...
Bu saatten sonra o eski sevgiye, o eski günlere o hayal edildiği gibi bir geri dönüş olmaz. Ne dünya, ne hayat aynı değil, aynı suda da iki kere yıkanılmaz.
Yine karşılaşabiliriz bir yerlerde bir zamanlarda, yine sevişebiliriz ama hiçbir şey aynı olmaz. Olmasın da, bitmiş gitmiş zaten.
Yalan değil iyi ki ayrılmışız.
İyi ki 2012 yılında şike olayı ile beraber evdeki lig tv'yi iptal etmişim. İyi ki artık maç seyretmiyorum. İyi ki artık keyifli bir heyecanmış sanrısı ile fikstür takip edip fonda maç ile rakılı geceler, viskili ortamlar ayarlamıyorum. İyi ki artık Türkiye'de futbol adı altında sergilenen gerzekliği seyretmiyorum. İyi ki artık çaptan düşmüş gerizekalı futbolcuların agresif hırçın oyunlarını seyretmek zorunda kalmıyorum. İyi ki artık o çirkin mafya kılıklı teknik direktörlerle tetikçisi görevindeki şişko göt göbek topçuların varoşluklarını hayatıma almıyorum.
Evet, bazen özlüyorum. Bazen maç seyretmeyi, aslında gayet keyifli bir oyun olan futbol seyretmeyi ve tabii Fenerbahçemi heyecanla desteklemeyi özlüyorum. İşte o nadir zamanlarda mutlaka hala birilerinin Türkiye'deki futbolla ilişkisi bitmediği için gidecek, beraber seyredecek birilerini buluyorum. Ama inan bu seferler sayılı, olsa da olur olmasa da. Çoğunlukla bu futbol diye oynanan, üzerinden para kazanılan çirkinlikler komedyası zerre umrumda değil. Ne Fener, ne Galatasaray, ne futbol, ne Türkiye. Hepsi bir arada batabilir, ki çoktan batmış zaten.
Hele hele 2 Kasım'daki Fener-GS maçından, o yaşananlardan o leşlikten sonra o kadar ama o kadar mutluyum ki ayrıldığımıza... Mümkünse uzun yıllar görüşmeyelim.
No comments:
Post a Comment