1 Eylül itibariyle her yere "Yaz bitti" tadında cümleler yazıp çizen durmaksızın ağdali ağlak cümlelerle melankoli pompalayan gruba kötü bir haberim var: Yazın bitiş tarihi 1 Eylül değil, bebeğim. Yaz tam olarak yaşanan son ekinoksla bitiyor ve o da dündü. Bugün itibaren evet, yaz bitti ve gerçekten sonbahar geldi.
Bundan sonrası benim gibi her geçen gün bahar ve yaz mutluluğunun içine düşünler için sıkıcı. En sıkıcı tarafı da gündüzlerin kısalıp gecelerin uzaması, sabahın ışıksız olması. Belki eskiden daha rahat ediyordum, önemsemiyordum hayatın kendisi yaşadığım coğrafya itibariyle nisbeten daha az sorunluydu. Şimdi kendisi zaten sevimsiz bir karanlık bok çukuru olunca insan sürekli mutluluğu hissedebilmek için büyük çaba sarfediyor. Hatta yeri geliyor, güneşe ihtiyaç duyuyor. Güneşe, güneşin sabah kendini göstermesine, kuşların onunla beraber ötmesine... 21 Mart'a kadar bu haller azalacak, her şey bir şekilde kararacak. Ancak sonra yine güzelleşecek. Her daim olduğu gibi, dünya dönüyor, sen ne dersen ve yine dönmeye devam edecek.
P.S. Sonbahar seveni, yaprakların sararmış halini, yağmur altında yürümeyi melankoli seveni vardır. Ben onlardan biri değilim. Doğru, 16-20 yaş arası nihilist hayatımda çok seviyordum da şimdi işim olmaz. Ergenlik ergenlikte kalsın, beraber yürümesin benimle.
Hasır çanta...
En komiği de hasır çantalara bayılıp takıp yaz biterken bu başlığı atmam. Ama yapacak bir şey yok, şu hasır çanta modeli ve bunun gibi işlemeli kakmalı ve tabii kullanışsız modelleri o kadar çirkin, o kadar herkesin sırtında ve o kadar gereksiz ki...
Bütün Türk kızları kadınları yok Yunan adalarında yok Alaçatı/Cunda bohemliğinde, İstanbul'un hareketli kent hayatında bu şekilsiz nesneyi takıp kendilerini müthiş Vogue hissetmiyorlar mı..? Allahım işte o an sana geliyorum.
Yoksa hasır çantalara dev tavım. Herhalde ilk hasır çantamı (J.A.'dan filan gelmeyen) Strasbourg'da pazar çantası olarak aldım; bildiğin klasik Fransızların pazara giderken ucundan dev pırasaların çıktığı çanta. Her yere taşıdım, plaja, pazara, markete, uçağa. Bugün o çanta ada kullanımında, plaja filan giderken alıyorum. En son geçen sene şahane bir tanesini San Remo'dan aldım ve işte diğerleriyle beraber pazara (evet, gerçek pazardan bahsediyorum; Bomonti organik olur, beşiktaş olur), eşe dosta hatta Yunan adalarına giderken gayet keyifle takıyorum, içini dolduruyorum ve her şey güzelce devam ediyor. Yırtılmadan, bozulmadan.
Ama bu çirkin ve fonksiyonsuz çantalar yok mu? Feci sıradan, feci gereksiz feci Instagram.
Uzun, çok uzun zamandır blog'a böyle bir başlık atmamış, içimdeki coşkuyu heyecanını tiril tiril ruh halini yansıtmak istememiştim.
Bugün öyle...En azından şimdilik öyle. Elbette bizler Türkiye'de her an her şeyin, bütün güzelliklerin korkunçluğu en yüksek değerlerde yaşanan katastrofik deneyimlere dönüşebilme hızına alışkınız. Hatta "mutluluğun" ayıp sanıldığı, "aman yayılmasın mutluluk da umut da" duygusu ile toplumun tüm sosyal katmanlarında üstüne basa basa schadenfreude arzusunu komşuda, arkadaşta, mesai arkadaşında, zabıtada, poliste, tependekilerde görmeye alışkınız.
Ama bu sefer cidden umrumda değil..!
Güzel mi güzel bir pastırma yazı sabahı, bugün.
Hafifliğin, inceliğin, keyfin, içtenliğin ve garip bir şekilde görgünün duygusu hakim. Sanki 2013 öncesi gibi heyecanla yaşanan günlerin daha da güzelleşmiş hali. Sanki aradaki yıllarda yaşanan tüm toplumsal leşlikler, mide bulandırıcı insanlar, tiksinç söylemler, kurgulan kötülük ve kötücül hayatlar yokmuş gibi, sanki 2013'te güzel geçen bir yaz gecesinin devamı bir sabahmış gibi...
Elbette hiçbir şey aynı değil. Olması mümkün değil ve olmasın da zaten. Ama asıl güzel olan insanın karşısına çıkan benzer temalı olaylara farklı yaklaşabilmesi. Yani olaylar birbirine benzese de, tecrübeler, davranış biçimleri birbirini andırsa da, ilerlemeyi sağlayan insanoğlunun eskiden verdiği tepkiden farklı bir tepkiyi ortaya koyabilmesi, kendisini ileriye taşıması ya da Ziraat Bankası'nın 30 yıllık gişe memuru edasıyla aynı mühürü kayıtsızca basmaması.
İşte bu sabah öyle bir sabah.
Güzel kahvenin içileceği, güzel müziklerin dinleneceği, güzel kıyafetlerin giyileceği, güzel insanlar güzel sohbetlerin yapılacağı, güzel yemeklerin yenip güzel içkilerin içileceği bir gün, bugün. Ha, "güzel" nedir mi sorusuna cevap da ne Instagram'daki, ne Vogue'daki, ne logolu bir şeyler. Bizim için güzel neyse onun güzel olduğu gerçeği.
P.S. Artık dev minnoşum ama yapacak bir şey yok; yaşlılığım gençlik güzelliğimi kat be kat geçiyor; hem ruhuma hem kendime hayranlıkla bakmaktan kendimi alamıyorum. that's life.