Thursday, June 30, 2016

Motto



" Il y a une chose effroyable; c'est que tout le monde a ses raisons ". - Jean Renoir

Her şey nasıl da mutluluktan, keyiften bir anda çamurun cehennemin dibine yapışabiliyor değil mi? Nasıl her şey elimizden bir saniyede kaçıp gidebiliyor ve mutsuzluğun dibine vurabiliyoruz.

Doğru, herkesin kendine göre bir şeyleri yapmak için sebebi var. Ve bu cidden çok boktan bir şey. Ama herkesin seçim yapma şansı da var; öyle veya böyle. Kişisel hayatlarda da toplumsal hayatlarda da iş hayatında da.

Biz bugün bunları yaşıyorsak bu toprakların yöneticileri bizim yerimize karar verip kendilerine uygun gelen ve toplum için ne sonuçlar doğuracağını hiç önemsemedikleri bir seçimin sonucunu yaşıyoruz. Aptallık mı? Evet. Ama yeterince karşı çıktık mı? Muhtemelen hayır. Sadece kişisel günümüzü kurtarıyoruz ki bu da bir tercih.  Vahim ama bir tercih.

Neticesinde sonunda ağlamıyorsak sorun yok. Ağlıyorsak o zaman vahim.

 Evet, herkesin kendince bir sebebi mazareti var ve bu korkunç bir şey.

Sunday, June 26, 2016

Never On Sunday






Gerçekten böyle bir gün oldu. Uzun ama çok uzun zaman sonra. 

Hava ise sanki yağacakmış gibi tiril tiril bir vaziyette. 

Telefon, müzik, gazete, dergi, kitap, yemek ve nudist vaziyette geçen bir ruh hali. 

Dışarda kim bilir neler oluyor ama çok uzun zaman sonra kapıyı çalan bu tiril tiril ruh hali için mutlu olmak lazım, keyiflenmek lazım. 

Son olarak; Marilyn cidden çok güzelsin...

Arada Yaşananlar, II



Yılın neredeyse 6. ayı bitecek ortadan ilerlemeye başlayacağız sona doğru dükkanda henüz bu yıla ait bir "arada yaşananlar" yazılmamış, "cuma eğlencesi" zaten 1 yılı aşkın süredir sallanmış , dükkan sanki başka bir dünyaya gitmiş, hiç uğranılmıyor gibi. 

Ama kolay da değil bu ülkede yaşayıp da sağlıklı kalabilmek, gülmeye eğlenceye mutluluğa devam edebilmek. Hep çaba istiyor. Hem de her zamankinden de fazla. 

En son her şeye ve herkese rağmen şahane doğumgünü kutlamaları derken artık listesini bile tutamadığımız kötülükler ve ölümler neticesinde bırakıvermişim yine...Olur öyle. Geri dönüşlerin olduğu gibi. Bu da ondan olsun.

Canım Cenevre seyahati... Kısa bir kaçamak ile (ne yazık ki without # 8) belki de sevdiğim yegane İsviçre kenti ve pek sevdiğim Buquicchio Ailesi ve tabii Virginie ve tabii kilise defterlerine geçmiş resmi olarak görülebilen vaftiz oğlum Carlo ve tabii eğlence ve tabii spa day ve tabii kahkaha ve tabii özgürlük. Sadece dört gün bile buranın ağırlığını silebiliyor. 

Minderde paralandığım hafta içleri gidemeyip cumartesileri ise morluklar içerisinde eklemlerimi kımıldatamayacak şekilde eve döndüğüm BJJ...Brazilian Jiu - Jitsu. Hafta içi gidebilsem her şey 500 katı daha güzel olacak da biraz korkumdan biraz ergen çekincelerimden ama her şeyden öte saatinin uyumsuzluğundan her şey cumartesiye kalıyor. Ama qui sait, tatilde öğlenleri gidebilirim. İşte o zaman oss bebeğim ...

Ramazan...Bir şekilde son birkaç yıldır bizde olmasa da bizde. Ama yine de her şey cool. 

"Bir türlü gelmeyen yaz" deyip deyip bir anda kıçımdan terler akıtan yaz. 

Radyo günlerinin mutlulukla devam etmesi, neredeyse 2 yılı geçmesi. 

Sabahattin'ten, Cavit'ten, Şehir Meyhanesi'nden, Karaköy Lokantası'dan hatta 70'lik'ten sonra uzak hem de deli gibi uzak olsa da gönlümü fetheden rakı mekanı Filiz. Aman aman aman...Ama çok uzak bana, orası öyle. 

Ada 'nın bitişi...Daha doğrusu son haline getirilişi, J.A., F.A ve halamı filan müthiş mutlu edişi. Korkunç bir evlat olarak henüz gitmişliğim yok ama bakalım belki bayramda, belki eski günlere dönmüş bir A. Ailesi olarak gidebilirim.

Bunun dışındaki ülkedeki leşlikleri, yalanları geçiyorum, güzel günlere geri dönülsün istiyorum. Gerzeklik ama yine de ...